1984 yılından beri faaliyetlerine devam eden hukuk büromuz, bünyesinde bulunan 2 adet konkordato komiseri avukatla birlikte konkordato avukatlığı hizmetini en iyi şekilde vermektedir. Antalya konkordato avukatı ihtiyacının son dönemde oldukça yoğun bir şekilde gözlemlendiği bir ilimizdir. Bu ihtiyaca yönelik uzun yıllar bilirkişilik, kayyumluk, konkordato komiserliği gibi görevlerde bulunmuş olan büromuz avukatları hizmet vermektedir.
Antalya Konkordato Avukatı
Ticari faaliyetlerine devam ederken, gerek piyasanın genel durumundan ötürü, gerekse de münferit durumlardan ötürü şirketlerin ekonomik durumu sarsılabilmektedir. Konkordato, bu gibi durumlarda şirketlerin kendilerini toparlayabilmeleri adına bir imkan olarak kanun koyucu tarafından ortaya konulmuş bir hukuki müessesedir. Konkordato yöntemini, gerek bireysel olarak gerekse de şirket olarak ödeme dengesi bozulanlar kullanmaktadır. Antalya Konkordato Avukatı olarak konkordato kararının alınabilmesi için ilk aşamadan son aşamaya dek profesyonel bir hizmet vermekteyiz.
Konkordatonun Amacı Nedir?
Konkordato, zor durumda olan ve borçlarını ödeyemeyen tarafın muhtemel bir iflastan kurtulmasını sağlamaktadır. Mahkeme kararıyla birlikte borçlarını ödeyemeyecek durumda olan taraf borçlarını öteleyebilmekte, adeta rahat bir nefes alabilmektedir.
Konkordato Talebi Hangi Mahkemeye Yapılır?
Gerek iflas erteleme, gerek konkordato taleplerinin yetkili ve görevli mahkemelere sunulması gerekmektedir. Konkordato kararı vermeye yetkili mahkeme borçlunun durumuna göre değişebilmektedir. Borçlu iflasa tabiyse kanunun 154. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında yazılı yerdeki mahkemeden konkordato talep edilebilmektedir. Borçlu iflasa tabi değil ise, borçlunun yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi yetkilidir. Görevli mahkeme ise Asliye Ticaret Mahkemeleri’dir. Antalya Konkordato Avukatı olarak, merkezdeki talepler bakımından Antalya Asliye Ticaret Mahkemeleri’nden konkordato kararları almaktayız. Bunun yanı sıra başta Alanya olmak üzere, çevre ilçe ve illere de konkordato avukatlığı hizmeti vermekteyiz.
Konkordato Talebinin Kabul Edilmesi İçin Gerekenler
Konkordato talebinin kabulü, öncelikle profesyonelce hazırlanmış bir ön projenin mahkemeye sunulmasına bağlıdır. Ön projeyle birlikte, borçlu taraf aslında hangi plan dahilinde borçlarını ödeyeceğini açıklamaktadır. Söz konusu bu projede kaynakların nasıl kullanılacağı, hangi stratejiyle kar elde edileceği, şirketin adeta nasıl ayağa kalkacağı anlatılmaktadır. Bu projenin hazırlanmasında Antalya Konkordato Avukatı olarak uzman ekibimizle birlikte profesyonel bir çalışma gerçekleştiriyoruz.
Ön projenin yanı sıra, borçlunun mali durumunu gösterir belgelerin de titizlikle hazırlanması gerekmektedir. Bilanço, gelir-gider tablosu, alacak ve borçların belirtildiği belgeler önem arz etmektedir. Bunun yanı sıra borçlunun malvarlıklarını gösterecek her türlü belge ön projeyle birlikte sunulmalıdır. Alacak listesiyle birlikte tüm alacaklıların gerçek alacaklıları sunulmalıdır. Aynı zamanda bağımsız kuruluşlarca hazırlanan finansal analiz raporlarını da sunuyoruz. Tüm bu süreçleri gerek mali gerekse de hukuki yönden inceleyerek konkordato kararı alıyoruz.
Konkordato kararının alınması için gerekli çalışmalardan bir diğeri ise, proje ile malvarlığını karşılaştırma tablosudur. Bu tabloyla şirket iflas ederse alacaklıların tahsil edebileceği tutarlar belirtilmektedir. Bunun karşılığında konkordato kararı verilirse alacaklıların tahsil edebileceği tutarlar da yazılmaktadır. Konkordato kararının hem borçlu için hem de alacaklılar için daha karlı olduğuna mahkemeyi ikna etmek temel amaçtır.
Antalya Konkordato Avukatı Vasıtasıyla Ne Kadar Sürede Karar Alınabiliyor?
Konkordato talebinin iletilmesinden tasdikine kadar geçen sürede borçlu kanunen korunmaktadır. Bu süreçte mahkeme borçlunun mal varlığını koruyacak ve konkordato komiserleri borçluyu denetleyecektir. Mahkeme, yukarıda sayılan belgelerde eksiklik bulunmaması halinde geçici mühlet kararını verecektir. Geçici mühlet kararı verildiğinde, borçlu aleyhine haciz yoluyla icra takibi yapılamaz, başlatılan haciz takipleri duracaktır. Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılması mümkündür. Buna karşı, rehinli mallarının satışı yapılamayacaktır. Borçlu aleyhine ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararı verilemeyecektir. Mahkeme, geçici mühlet kararını 3 ay için verecek, gerekli görülürse 2 ay daha uzatacaktır. Ardından gelecek bir sonraki aşama kesin mühlet aşamasıdır. Son aşama ise konkordatonun tasdikidir.
Nafakanın Artırılması Davası ile İlgili Genel Bilgiler
Nafakanın artırılması davası ile hükmedilmiş nafaka miktarı, mahkemece belirlenen artış oranından bağımsız şekilde arttırılabilir. Zaman içerisinde nafaka alacaklısının ve yükümlüsünün mali ve sosyal hayatında değişiklikler söz konusu olabilir. Sosyoekonomik değişiklikler nafakanın kaldırılmasını, azaltılmasını veya artırılmasını gerekli kılabilir.
Bu değişikliklerin gündeme gelebilmesi ve sonucunda nafakanın değişikliğe uğraması ihtiyacının doğması ihtimali sebebiyle mahkemece verilen nafaka miktarı kesin hüküm teşkil etmez ,şartlara uyarlanması mümkündür.
Nafakanın artırılması ,değiştirilmesi hususu yasal dayanaklara sahiptir:
Türk Medeni Kanunu’nun 176.maddesinin 4’üncü fıkrası şu şekildedir:
Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 331.maddesi de bu durumun yasal dayanaklarındandır. İlgili madde hükmü:
“Durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.”
Nafakanın arttırılması davası açılabilmesi için öncelikle hükmedilmiş mevcut bir nafaka söz konusu olmalıdır.
Mahkeme tarafından zaten ilk kararda bir artış oranı belirlenmiş olabilir. Fakat zaman içerisinde artış tutarlarına rağmen nafakananın yetersiz kalması nafakanın artırılması davası açılmasına ihtiyaç doğurur.
Öte yandan taraflarca bir talebin bulunmaması halinde hakim tarafından nafakanın artış oranı belirlenmemiş olabilir. Bu durumda yıllık olarak zaten nafaka hiç artmamış olacaktır. Bu durumda da nafakanın artırılması davası açılması gerekecektir.
Her halükarda gerekli koşullar oluştuğu takdirde nafakanın artırılması istenebilir. Gerekli koşullar olarak ifade edilen hususlar;
Nafaka alan taraf için artık değişen ekonomik koşullara karşı nafaka miktarının yeterli gelmemesi, ihtiyaçlarının artması veya değişmesi ve hastalık gibi sebeplerin varlığı
Nafaka veren tarafın malî durumunun iyileşmesi,
Tarafların mali dengelerinin nafaka veren lehine değişmesi
olarak sıralanabilmektedir.
Nafaka alacaklısının öznel gereksinimleri veya enflasyon gibi nesnel değişimler sonucu doğan gereksinimleri her zaman meydana gelebileceğinden nafaka artırım davası için herhanagi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre ön görülmemiştir.
Nafakanın Artırılması Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Nafaka artırım davasında da nafakanın kaldırılmasında olduğu gibi; nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkili, aile mahkemesi görevli mahkemedir.
Belirtilmelidir ki aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde dava asliye hukuk mahkemesi aile mahkemesi sıfatıyla görevli olduğundan asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.
Yerleşik Yargıtay uygulaması dikkate alındığında nafakanın artırılması kanundan doğan bir alacak tespiti ve tahsilini oluşturduğundan bu dava, davanın açıldığı tarih itibariyle hüküm ifade eder. Bu husus 28.11.1956 gün, 15 E 15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile belirtilmiştir.
Nafakanın Artırılmasıyla İlgili Emsal Kararlar
Yargıtayın yerleşik içtihatlarına göre nafakanın artırılması davasında TÜİK tarafından belirlenen Üretici Fiyat Endeksine göre nafaka bedeli arttırılmalıdır. Somut olayın gerektirdiği durumlarda şartlar göz önünde bulundurularak ÜFE ile bağlı olmaksızın nafaka belirlenmesi mümkündür.
Yargıtayın Yerleşik içtihadı olan “nafaka artırımının ÜFE oranına göre belirlenmesi”ne uygun hareket etmemek kararların bozulmasını gerektirmektedir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2016/11305 E. 2016/11631 K. sayılı 17.10.2016 tarili kararı şu şekildedir:
TMK. nun 176/4. maddesine göre; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeye göre iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir. Bu doğrultuda yerleşen dairemiz uygulamasına göre; nafaka alacaklısı davacının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır.
Dosya kapsamından; tarafların …. 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/224 E.- 2009/196 K. Sayılı ve 07/04/2009 tarihli kararı ile boşandıkları, boşanma kararı ile birlikte davacı lehine 450 TL yoksulluk nafakasına karar verildiği, bu davanın açıldığı tarih itibariyle aradan yaklaşık beş yıllık süre geçtiği, davacının ev hanımı olup, gelirinin bulunmadığı, aylık 1.110 TL kira ödediği, davalının ise hakim olup Adalet Bakanlığında görev yaptığı, aylık gelirinin 7.000 TL olduğu, aylık 500 TL lojman gideri bulunduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda; tarafların ekonomik ve sosyal durumlarında, nafakanın takdir edildiği boşanma davasından sonra olağanüstü bir değişiklik olduğu ileri sürülmemiştir.
O halde; yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yüksek nafaka takdiri doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2016/10180 E. 2017 /74 K. sayılı 16.01.2017 tarihli kararı şu şekildedir:
Yargıtay’ın bu konudaki yerleşmiş uygulamasına göre; nafaka alacaklısı kadının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir ve giderinde, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır.
Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; artırımı talep edilen yoksulluk nafakasının 21.11.2014 tarihinde kesinleşen boşanma ilamıyla belirlendiği, eldeki artırım davasının ise 29.01.2016 tarihinde açıldığı, tarafların sosyal ve ekonomik durumunda boşanmadan sonra olağanüstü bir değişiklik olduğuna dair bir iddianın ileri sürülmediği görülmüştür.
Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının incelenmesinde ise; davacının geliri bulunmadığı, komşu yardımı ile geçimini sağladığı, .. miras olarak tarafına intikal eden hisseli bir köy evi ve tarlasının bulunduğu; davalının ise bankadan emekli olup aylık 3.000,00 TL emekli maaşı bulunduğu, aylık 600,00 TL kira ödemesi olduğu, üzerine kayıtlı bir arsası bulunduğu anlaşılmaktadır.
2-Hal böyle olunca mahkemece; tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, yoksulluk nafakasının niteliği, ekonomik göstergelerdeki değişim ile artış oranı nazara alınarak, önceki nafaka takdirinde taraflar arasında oluşan dengeyi koruyucu oranda artırıma karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yüksek oranda nafaka artışına karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerekmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2016/4481 E. 2016/8685 K. sayılı 1.6.2016 tarihli kararı şu şekildedir:
Davacı dilekçesinde; müşterek çocuğun 11.sınıf öğrencisi olduğunu, masraflarının arttığını, mevcut nafaka miktarının ihtiyaçları için yeterli olmadığını belirterek; Aile Mahkemesi’nin 2014/58 esas 2014/227 karar sayılı ilamıyla her yıl Üfe oranında artış yapılarak hükmedilen 275,00 TL iştirak nafakasının 400,00 TL’ye artırılmasına ve yıllık … oranında artış uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde; davacının dava açma hakkının bulunmadığını, önceki artırım ilamında nafakanın her yıl 12 aylık ÜFE artış oranında artırılmasına karar verildiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; önceki nafaka ilamında enflasyon oranında artışa karar verildiği ve tarafların sosyal ekonomik durumlarında olağanüstü değişikliğin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; iştirak nafakasının artırımı istemine ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu’nun 182/2 maddesi gereğince; velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür.
İştirak nafakası takdir edilirken; çocuğun yaşı, ihtiyaçları, okul seviyesi, sosyal çevreye göre yaşam seviyesi, velayet tevdi edilen tarafın ekonomik durumu ile nafaka yükümlüsünün mali gücü birlikte değerlendirilip, hakkaniyete uygun bir nafakaya karar verilmelidir.
Dosya içeriğinden; velayet hakkı annede olan müşterek çocuk 1998 doğumlu ve beyana göre 11. sınıf öğrencisi olduğu; davalının ise, emekli olup, 1.050,00 TL gelirinin ve 1998 model otomobilinin bulunduğu, yeni eşine ait evde yaşadığı anlaşılmıştır.
Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir. Önceki dava tarihi ile bu davanın açıldığı tarih arasında 1,5 yıldan fazla süre geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır.
Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumları, nafakanın niteliği ve müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu ve ihtiyaçları gözetildiğinde; iştirak nafakasında artış yapılması gerekirken, davanın reddine karar verilmesi uygun bulunmamıştır.
O halde, mahkemece yapılacak iş; müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu gözetilerek, TMK’nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak uygun bir artış miktarına hükmetmek olmalıdır. Yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 01.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2021/4645 E. 2021/5308 K. sayılı 28.6.2021 tarihli kararı:
“Dosya kapsamından; tarafların 14.04.2015 tarihinde kesinleşen kararla boşandıkları, boşanma kararı ile birlikte davacı lehine aylık 15.000 TL yoksulluk nafakasına karar verildiği, bu davanın açıldığı tarih itibariyle aradan 1 yıldan uzun bir süre geçtiği anlaşılmaktadır. Tarafların ekonomik ve sosyal durumlarında boşanma davasından sonra olağanüstü bir değişiklik olduğu iddia ve ispat edilmemiştir. O halde; yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile talebin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/1693 E. 2023 /1065 K. sayılı 15.03.2023 tarihli kararı şu şekildedir:
“…ortak çocuğun velâyetinin davacı anneye verilerek davalı baba ile aralarında kişisel ilişki kurulmasına, ortak çocuk yararına aylık 1.000,00 TL tedbir ve iştirak nafakası takdirine, takdir edilen nafakanın her yıl TEFE-TÜFE oranında artırılmasına, davacının kendisi için tedbir ve yoksulluk nafakası talebinin reddine, davacı kadın yararına 25.000,00 TL maddî, 25.000,00 TL manevî tazminata hükmedilmesine, kadının ziynet alacağı davasının kabulüne, 2 adet bombeli bilezik 22 ayar 34 gram 3.111,00 TL, 2 adet burmalı bilezik 22 ayar 24 gram 2.196,00 TL, 3 adet hediyelik bilezik 14 ayar 12 gram 672,00 TL, 1 adet düz bilezik 6 gram 336,00 TL, 25 adet çeyrek altın 22 ayar 4.000,00 TL, 1 adet yarım altın 22 ayar 320,00TL, 1 adet cumhuriyet altını 22 ayar 640,00 TL olmak üzere toplam 11.275,00 TL olan ziynet alacağının aynen iadesine, aynen iade mümkün olmadığı takdirde toplam 11.275,00 TL ziynet alacağı bedeli ile 1.300,00 TL takı parası olmak üzere toplam 12.575,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davalı vekilince her ne kadar karşı dava adı altında dilekçe sunulmuş ise de buna ilişkin karşı dava harcının yatırılmadığından karşı davaya konu taleplerle ilgili bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.”
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2022/10118 E. 2023/654 K. sayılı 21.02.2023 tarihli kararı şu şekildedir:
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesince kabul edilen kusurlarının gerçekleştiği, erkeğin tam kusurlu olduğu, İlk Derece Mahkemesini delillerin değerlendirilmesinde, kanunun olaya uygulanmasında, gerekçede ve kusur belirlemesinde hata edilmediği, evlilik süresi, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile boşanma yüzünden zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına göre, kadın yararına takdir edilen maddî ve manevî tazminat miktarlarının makul olduğu, velâyet kendisine verilmeyen davalı baba ile küçük çocuk arasında tesis edilen kişisel ilişki süresinin makul ve yeterli olduğu, bu yönlere ilişkin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin (1) inci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine; İlk Derece Mahkemesinin ilk kararı ile müşterek çocuk yararına aylık 700,00 TL tedbir ve iştirak nafakasına, ikinci kararında ise aylık 1.000,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. Her iki kararda davalı erkek tarafından istinaf edildiğinden davalı erkek yararına usulü kazanılmış hak oluştuğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gerekçesi ile 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) inci alt bendi gereğince istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle çocuk yararına aylık 700,00 TL iştirak nafakasına nafakanın her yıl ÜFE oranında arttırılmasına karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2019/2205 E. 2019/3731 K. sayılı 01.04.2019 tarihli kararı şu şekildedir:
Mahkemece, davalı erkek aleyhine dava tarihi olan 05.04.2010 tarihinden geçerli olmak üzere 350,00 TL yoksulluk nafakası, 250,00 TL …. yararına, 50,00 TL ise ….. yararına iştirak nafakası olmak üzere toplam 650,00 TL nafaka belirlenerek, nafakalara her yıl TEFE oranında artış yapılmasına karar verilmiş olup, 31.12.2009 tarih ve 27449 sayılı resmi gazetede yayınlanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararına göre 16 yaşını doldurmuş işçiler için asgari ücret davanın açıldığı tarih itibariyle net 576,56 TL’dir. Gerçekleşen bu duruma göre davalı erkeğin belirlenen gelirinden daha fazla miktarda nafaka ödeme yükü altında kalacağı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere tarafların boşanmalarından sonra davalı erkek yeniden evlenmiş, bu evliliğinden sağlık sorunları olan bir çocuğu daha olmuş, sosyal ve ekonomik durumunda olumlu yönde bir değişim gerçekleşmemiş, önceki nafaka takdirinde taraflar arasında oluşan denge davalı erkek aleyhine olacak şekilde değişmiştir. Hal böyle olunca, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, günün ekonomik koşulları ve Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alındığından davacı kadının yoksulluk nafakası artırım davasının reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Yukarıda 2. bentte belirtilen ilkeler çerçevesinde, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre tarafların ortak çocukları 26.12.2003 doğumlu …… yararına hükmolunan iştirak nafakasının artırım miktarı Türk Medeni Kanunun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alındığında fazla olduğu gibi, nafakanın her yıl artış talebi hakkında TÜİK’in yayımladığı ÜFE (TEFE) artış oranını nazara almak gerekirken, TÜFE oranında her yıl artırım yapılmasına karar verilmesi de doğra görülmemiş, hükmün bu yönden de bozulması gerekmiştir.
Makalemizde nafakanın kaldırılması davası ile ilgili genel bilgiler verilecektir. Nafakanın kaldırılması davası açmadan, nafakanın kendiliğinden kalkmış sayılması da mümkündür.
TMK 176/3’e göre yoksulluk nafakası, taraflardan birinin ölümü halinde ve nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi halinde kendiliğinden sona erecektir. Bu hallerde nafaka yükümlüsünün, nafakanın kaldırılması için mahkemeye başvurması gerekmemektedir. İştirak nafakasında ise çocuğun ölmesi veya on sekiz yaşını doldurması halleri nafakanın kendiliğinden sona ermesine sebep olur.
Yoksulluk nafakasının irat şeklinde ödenmesine karar verilmiş ise nafaka alacaklısının; evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ve haysiyetsiz hayat sürmesi hallerinden birinin gerçekleşmesi durumunda nafakanın sona ermesi için başvuru yapıldığı takdirde hakim sona erme kararı verecektir. Nafakanın kaldırılması davası açarken aşağıda detaylandırılacak olan sebeplerden birine veya birden fazla sebebe terditli olarak ya da bir arada dayanılması söz konusu olabilir.
Resmen Evli Olmaksızın Fiilen Evli Gibi Yaşanması
Fiilen evliymiş gibi yaşayan nafaka alacaklısının nafaka almaya devam etmesi hakkaniyete aykırıdır. Nafaka verilmesinin temelinde yatan husus eşin desteğinden mahrum kalmaktır. Fiilen birlikte yaşama ise evlilik birliğinde sahip olunan ekonomik faydadan yoksun kalmış olma hususunun varlığında şüphe yaratır. Dürüstlük kuralına aykırı davranmanın ve hakkın kötüye kullanılmasının önlenmesi de dikkate alındığında fiilen evliymiş gibi yaşayan alacaklının nafakası kaldırılır.
Konuyla ilişkili örnek niteliğinde Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2015/17419 Esas, 2016/2787 Karar, 29.02.2016 Tarihli kararı:
TMK 176/3 maddesine göre; “irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Somut olayda; tarafların … Aile Mahkemesinin … tarihinde tarafların boşanmalarına ve davalı lehine 200 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiş ve karar 03.02.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Yargılama sırasında kolluk marifetiyle yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasında davalının .. adlı şahıs ile yaşadığı ve geçimini …’nın sağladığı, davalının nüfus kayıt örneğinde .. adlı çocuğunun … tarafından tanındığı tespit edilmiştir. Öyle ise mahkemece; somut olayda, TMK.’nun 176/3 maddesinde ifadesini bulan “evlilik dışı birlikte yaşama” olgusunun gerçekleştiği gözetilip, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Haysiyetsiz Hayat Sürme
Haysiyetsiz hayat sürme;toplumun benimsediği ahlak ve değer yargılarına uygun olmayan davranışların kişinin yaşam biçimi haline gelmesi olarak ifade edilebilir.
Nafakanın dayanışma düşüncesiyle verildiği ve boşandıktan sonra maddi anlamda kayba uğrayacak eşin destek görmesi sebebiyle diğer eşe yükletildiği düşünüldüğünde haysiyetsiz hayat süren eşe nafaka ödenmeye devam edilmesi hakkaniyeti zedeleyecektir. Dolayısıyla bu durum nafakanın kaldırılması davası açısından haklı bir sebep oluşturur.
Yoksulluğun Ortadan Kalkması
Yoksulluk kalkmışsa, artık yoksulluk nafakasına gerek de kalmamaktadır. Yoksulluğun ortadan kalkması halinde nafaka alacaklısına nafaka ödenmesine devam edilmesi nafakanın veriliş maksadından saparak nafaka alacaklısının zenginleşmesine sebep olur.
Yoksulluk ifadesinden anlaşılması gereken Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2-656-688 Sayılı kararından yola çıkılarak bireyin yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak gelire sahip olmamasıdır.
Bu ihtimalde nafakanın kaldırılmasına karar verilebileceği gibi, duruma göre nafakanın indirilmesine de karar verilebilir. Bu durumda bir karar verilirken hakim hakkaniyetle haraket eder. Yargıtay kararları uyarınca asgari ücret seviyesinde gelir alan kişinin nafaka yükümlüsü olmasına bir engel olmamakla beraber nafakanın bedelinde indirimin gündeme gelebilmesi hakkaniyet düşüncesinin ürünüdür.
İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak zaman içerisinde indirilebilmesi ve artırılabilmesi de bu düşünceyi destekler niteliktedir.
Ayrıca belirtilmelidir ki taraflar anlaşmalı olarak boşanmış olsa da haklı sebeplerin varlığı halinde nafakanın kaldırılması veya indirilmesi için talepte bulunmak mümkündür. Edimler arasında dengesizlik meydana gelmesi haklı sebep olarak nitelendirilecektir.
Konuyla İlişkili Yargıtay Kararlarından Örnekler:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1025 E. 2019/1135 K. sayılı 05.11.2019 tarihli kararı
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Dosya içeriğinden, taraflar arasında görülen boşanma davası sonucunda, Maçka Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.06.2012 tarihli ve 2012/119 E. 2012/148 K. sayılı kararı ile tarafların anlaşma sebebiyle boşanmalarına, davalı kadın için dava tarihinden itibaren aylık 700,00TL tedbir nafakasının davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verildiği, kararın davacı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.01.2013 tarihli ve 2012/16423 E. 2013/2155 K. sayılı kararı ile onandığı, davacının karar düzeltme isteğinin Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.04.2013 tarihli, 2013/7167 E., 2013/11267 K. sayılı kararı ile oy çokluğu ile reddine karar verilmekle, kararın 10.05.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, davacının aylık gelirinin nafaka miktarı düşüldükten sonra net 1.600,00TL olduğu, davalının müteveffa sigortalı babasından dolayı kendisine 272,50TL yetim aylığı bağlandığı ve babasından kalan taşınmazdan 150TL kira geliri elde ettiği hususları dosya kapsamı ile sabittir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında somut olay değerlendirildiğinde, davalının belirtilen şekilde gelir elde etmesi, nafakanın kaldırılmasına değil azaltılmasına etki edecek olgulardan olduğundan, mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak, davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı gözetilmekle, 4721 Sayılı TMK’nın 4. Maddesinde düzenlenen hakkaniyet ilkesi uyarınca nafakanın uygun bir miktarda indirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 1991/12911 E. 1991/15410 K. sayılı 12.12.1991 tarihli kararı:
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eş, kusuru daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. (M.K.144)
Sözleşme veya hüküm ile kendisine maddi tazminat veya nafaka olarak bir irad tahsis edilmiş eşin yoksulluğunun zail olması, haysiyetsiz hayat sürmesi, bir evlenme akdi olmadan fiilen karı koca gibi yaşaması, yeniden evlenmesi veya eşlerden birinin ölmesi halinde, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça, bu irad kesilir. İrad şeklinde maddi tazminat veya nafakayı gerektiren sebep ortadan kalkar ya da önemli ölçüde azalır veya borçlunun mali gücü önemli ölçüde eksilirse, iradın indirilmesine veya kaldırılmasına karar verilebileceği gibi değişen durumlara göre ve hakkaniyet gerektiriyorsa iradın artırılması da istenebilir. (M.K.145/3, 4)
Yoksulluk yasada tanımlanmamıştır.
Bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşullarına göre belirlemek gerekir. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir. (Anayasa 17/1, 55)
Şu halde bu temel hakkın tabii sonucu yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım ve kültür gibi harcamaları karşılayacak geliri olmayanlara yoksul denebilir. Bu harcamaların unsur kabul edildiği asgari ücretle olayı somutlaştırmak mümkündür.
Şu halde asgari ücretin altında geliri olanlar yoksulluk içinde kabulü zorunludur. (Y.2.H.D.nin 10.10.1991 günlü ve 9589/12321 sayılı kararı)
Davacı, davalı kadının boşanma sırasında belirlenen aylık geliri 180.000 TL. civarında olduğu için yararına yoksulluk nafakası bağlanmış ise de bu dava sırasında yapılan araştırma sonunda üç aylık emekli maaşının 2.206.347 TL.ye ulaştığı anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan ölçüler içinde olay değerlendirildiğinde kadının yoksulluktan kurtulduğunun kabulü gerekir. Şu halde yoksulluk nafakasının artırılması yönündeki isteğin reddi ile kaldırılması yönündeki isteğin kabulü gerekirken nafakanın artırılmasına karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Sonuç: Davalı, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 12.12.1991 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin 2013/3157 E. 2013/4627 K. sayılı 19.03.2013 tarihli kararı:
Somut olayda; her ne kadar davalı kadının boşanmadan sonra sezonluk işe girerek çalıştığı anlaşılmakta ise de; işinin sürekli olmadığı da anlaşılmaktadır. Davalının, aldığı 150 TL yoksulluk nafakası ile geçimini sürdürmesi ve varlığını idame ettirmesi günümüz koşullarında mümkün olmadığına göre, çalışıp gelir elde etmesi bir zorunluluktur. Çalışarak elde ettiği gelirle, nafaka miktarı toplamının, yukarıda açıklanan yoksulluk kavramını izale etmesi durumunda, mahkemece nafakanın kaldırılmasına karar verilebilir. Aksi takdirde ise; yoksulluk nafakasının kaldırılması talebinin içinde indirme talebinin de olduğu kabul edilip (çoğun içinde azında bulunduğu gözetilerek), yoksulluk nafakasının hakkaniyet ölçüsünde indirilmesi gerekir.
Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde yoksulluk nafakasının tümden kaldırılmasına karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
İştirak Nafakasının Kalkması
Aşağıdaki hallerde iştirak nafakası kendiliğinden kalkabilir veya mahkeme kararıyla nafaka kaldırılabilir.
Ölüm Durumu:
İştirak nafakası, çocuğa veya nafaka ödeme yükümlüsüne bağlanmışsa, ölüm durumunda, ölüm tarihinde geçerliliğini yitirir. Ancak, ölüm tarihinden önce ödenmemiş nafaka varsa, nafaka alacaklısı bu miktarı nafaka yükümlüsünün mirasçılarından talep edebilir. Çocuğun vefatı halinde, çocuğun mirasçıları, biriken nafakanın ödenmesini talep edebilir.
Erginlik Durumu:
İştirak nafakası, çocuğun 18 yaşına ulaştığı tarihte veya eğer 18 yaşını tamamlamadan evlenmişse evlenme tarihinde veya mahkeme tarafından ergin ilan edilmişse kararın kesinleştiği tarihte otomatik olarak sona erer; bu durumda mahkeme kararı almak gerekli değildir. Türk Medeni Kanunu’nun 328. maddesi, iştirak nafakasının genel olarak çocuğun ergin olduğu tarihe kadar devam ettiğini belirtmiştir. Ancak, çocuğun eğitimi hala devam ediyorsa, istisna olarak ergin olan çocuğun eğitimi sona erene kadar iştirak nafakasının devam edeceğini düzenler.
Evlat Edinme Durumu:
Türk Medeni Kanunu’nun 314/1. maddesine göre, ana ve babaya ait haklar ve yükümlülükler evlat edinen kişiye geçer. Bu durumda, çocuğun eğitim ve bakım giderleri evlat edinenin sorumluluğuna geçer. Ancak, evlat edinenin ölümü veya mali durumu olmaması durumunda, ana ve babanın nafaka yükümlülüğü devam eder.
Feragat Durumu:
Mahkeme tarafından iştirak nafakasına hükmedilmiş olsa bile, tarafların karşılıklı anlaşmayla iştirak nafakasından feragat etme hakkı vardır. Feragat, yeniden iştirak nafakası talep etmeye engel değildir, çünkü iştirak nafakası sürekli bir hak olarak her zaman doğar.
Velayet Hakkının Değişimi:
Nafaka ödeme yükümlüsü, velayet davası açarak diğer eşten velayet hakkını alıp kendisine verilmesi durumunda iştirak nafakasının sona ereceği bir durumu ortaya koyar. Bu durumda, eski nafaka yükümlüsünün iştirak nafakası ödeme yükümlülüğü, davanın açıldığı tarihten itibaren sona erer.
Nafaka Yükümlüsünün Mali Durumunun Bozulması:
Nafaka ödeme yükümlüsü, hiçbir kusuru olmadan mali durumunun kötüleşmesi durumunda mahkemeden iştirak nafakasının sona erdirilmesini talep edebilir. Mahkeme, nafaka yükümlüsünün malvarlığı ve geliri ile yoksulluğa düşmesinde kusuru olup olmadığını değerlendirecektir. Mahkeme uygun görürse, iştirak nafakasının sona ermesine karar verebilir.
Çocuğun Kazanç Sağlamaya Başlaması:
Çocuk, kendi lehine hükmedilen nafaka durumunda, ergin olmadan önce çalışarak kendi geçimini sağlamaya başlarsa, nafaka ödeme yükümlüsü mahkemeye başvurarak iştirak nafakasının sona ermesini talep edebilir. Mahkeme, çocuğun kendi geçimini sağladığına ve artık nafakaya ihtiyaç duymadığına karar verirse, iştirak nafakasını sona erdirebilir. Mahkeme kararı kesinleştikten sonra iştirak nafakası sona erer.
Nafakanın Kaldırılması Davası ve İspat Yükü
Nafakanın mahkeme kararıyla sona ereceği bu hallerde ispat yükü HMK 190’ın sonucu olarak nafaka yükümlüsünün üzerindedir. Çünkü nafakanın kaldırılmasına dayanak olarak sunacağı vakıadan kendi lehine hak çıkartan taraf nafaka yükümlüsüdür. Nafaka yükümlüsü her türlü delille nafakanın kaldırılmasını gerektiren hallerin söz konusu olduğunu ispatlayabilir.
Nafakanın Kaldırılması Davası Yetkili ve Görevli Mahkeme
Yetkili mahkeme nafaka alacaklısı olan eski eş veya çocuğun yerleşim yeri mahkemesidir.Görevli mahkeme ise Aile Mahkemeleridir.
Nafaka ödemekle yükümlü kişi nafakanın kaldırılması davası kesinleşinceye kadar ödemeye devam etmelidir.Karar,gerekçeli kararın yazılması sonrası tarafların yasal süreye riayet ederek itiraz etmemesi halinde kesinleşir.
Ayrıca belirtilmelidir ki nafaka davalarında özel yetki ve fotoğraf içeren vekaletname aranır.
Türk Medeni Kanunu‘nda; tedbir,yoksulluk,iştirak ve yardım olmak üzere dört tür nafaka kavramı düzenleme alanı bulmuştur.
Boşanma halinde tazminata ve nafakaya ilişkin hükümler ise aynı kanunun 174 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Nafaka Kavramı ve Amacı
Nafaka kavramı, genel olarak eşlerin birbirine destek olması yükümlülüğünden kaynaklanmaktadır. Eşlerin birbirine desteği, evlilik birliğinin temelini oluşturan unsurlardan biridir. Destek ifadesi manevi desteği kapsadığı gibi maddi desteği de gündeme getirebilir.
Kişiye bağlı bir hak olan nafakanın temelinde yatan düşünce; dayanışmanın ışığında destekten yoksun kalacak eşin mağduriyetinin nispeten giderilmesidir. Bu düşünce göz önünde tutulduğunda : Boşanma sebebiyle ekonomik olarak kayba uğrayacak olan veya yoksulluğa düşecek olan eşin,diğer eşten daha kusurlu olmaması durumunda mahkemece ekonomik kayba uğraması söz konusu olan eş lehine nafaka verilmesine karar verilebilir.
Boşanma Davalarında Maddi ve Manevi Tazminat
Mevcut menfaati veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.Tarafın uygun bir maddi tazminat isteyebilmesi kusursuz olması veya daha az kusurlu olması halinde mümkündür.
Boşanmaya sebep olan olaylar sebebiyle kişilik hakkı saldırıya uğramış olan taraf,diğer tarafın kusuru bulunduğu takdirde manevi tazminat olarak uygun bir para ödenmesi isteyebilir.
Nafaka Kavramı ve Türleri
Yoksulluk Nafakası Kavramı
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaksızın,kusuru karşı taraftan daha ağır olmayan ve boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek taraf, geçimi için karşı taraftan süresiz olarak nafaka talep edebilir. Bu durumda talep edilen nafaka mali güçle orantılı olmalıdır.
Yoksulluk nafakası evlilik birliğinin devam etmeyecek olması sebebiyle ekonomik kayba uğrayacak eşin lehine diğer eşe yüklenen nafakadır.
Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre yoksulluk nafakasından feragat eden taraf daha sonradan yoksulluk nafakası isteyemeyecektir.
İştirak Nafakası Kavramı
İştirak nafakası, velayet hakkı kendisine verilmemiş olan eşin, boşanma, butlan veya ayrılık durumlarından kaynaklanan çocuğun bakım ve eğitim masraflarına mali gücüne göre katılma yükümlülüğüdür.
Türk Medeni Kanunu madde 182/2’ye göre, velayet hakkı kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine mali gücü oranında katkıda bulunmakla yükümlüdür.
Tedbir Nafakası
Tedbir nafakası, boşanma sürecinde eşlerin maddi zorluk yaşamamaları için mahkeme tarafından alınan geçici bir tedbirdir. Aynı şekilde, boşanma veya ayrılık davası devam ederken, müşterek çocuk için velayet geçici olarak kendisine bırakılan eşe ödenmek üzere tedbir nafakasına hükmedilebilir.
Yardım Nafakası Kavramı
Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup, ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir.
Tazminat ve Nafakanın Ödenme Biçimi
Tazminatta kusura dayalı bir tespit yapılır.Kusur olmadan tazminat ödemeye yükümlü olmak mümkün değildir.Fakat nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.Nafaka talep eden tarafın ise kusurunun olmaması veya karşı taraftan çok kusurlu olmaması önem taşır.
Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
Belirtilmelidir ki manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.
İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka bazı hallerde kendiliğinden kalkar.
Bu haller : Alacaklı tarafın yeniden evlenmesi veya taraflardan birinin ölümüdür.
Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla irat şeklinde verilen maddi tazminat veya nafaka kaldırılır.
Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini istem üzerine karara bağlanabilir.
Nafaka Davalarında Yetkili Mahkeme
Boşanmadan sonra açılan nafaka davalarında yetkili mahkeme, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesidir.
Birikmiş Nafaka Alacaklarında Zamanaşımı
Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Birikmiş nafaka alacağına ilişkin davada zamanaşımı süresi 10 yıldır.
Tedbir nafakası açılmış olan bir boşanma davasında talep edilebilir. Bunun yanı sıra bağımsız bir talep olarak dava konusu da edilebilir. Tedbir nafakasının devam eden davada arttırılmasının istenip istenemeyeceği tartışmalıdır. Kanaatimiz ailenin korunmasına ilişkin hükümler ve tanınan geniş takdir yetkisi uyarınca değişen koşullara göre hakimin tedbir nafakasını arttırabileceği ya da azaltabileceğine yöneliktir.Bunun yanı sıra, bağımsız bir talep olarak nihai karar yönelik talep edilen tedbir nafakası bakımından, ÜFE oranında artış oranına hükmedilmesi de mümkündür.
Yargılama devam ederken hükmedilen tedbir nafakası bakımından;
Başvuran tarafça talep edilen tedbir nafakasından daha düşüğüne hükmedilebilir. Bu durumda her zaman bir dilekçeyle birlikte tedbir nafakasının arttırılmasını ve başlangıçta talep edilen miktara arttırılmasını talep etmek mümkündür.
Başvuran tarafça talep edilen tedbir nafakasına hükmedilmiş, ancak bu nafaka tutarı ilerleyen süreçte yetersiz kalmış olabilir. Bu durumda başlangıçta talep edilen tedbir nafakasından daha fazlasına mahkemece hükmedilip hükmedilemeyeceği tartışmalıdır. Bir görüş, hakimin görevinin aileyi korumak olmasından dolayı ve TMK‘da yer alan her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümlerden dolayı başlangıçta talep edilen tutardan daha fazla tedbir nafakasına talep üzerine hükmedebileceğine yöneliktir. Bir diğer görüş ise taleple bağlılık ilkesi uyarınca başlangıçta talep edilen tedbir nafakasından daha fazlasına hükmedilemeyeceğine ilişkindir. Bu durumda ıslah dilekçesi yoluyla talep edilen tedbir nafakasının arttırılması mümkün gözükmektedir.
Islah dilekçesi yoluyla tedbir nafakasının arttırılabileceğine Yargıtay kararlarında da rastlanılmaktadır:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2015/13047 E. 2015/20173 K. sayılı 14.12.2015 tarihli kararı da bu yöndedir:
Davacı talebinin aşılıp aşılmadığı, ise öncelikle, dava dilekçesi ve aşamalarda varsa ıslah dilekçelerinin kapsamıyla belirlenebilir. Somutolayda; davacıiçinaylık300.00TLtedbirnafakasıtalepedildiği, davacııslahdilekçesisunaraktalepsonucunuartırmadığıhalde; davacı yararına aylık 400.00 TL tedbir nafakası takdir edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, talep ile bağlı kalınarak hüküm oluşturulması gerekirken; talebi aşar şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Boşanma davasından bağımsız dava konusu edilen tedbir nafakası bakımından;
Tarafların boşanma davası açmadan veya bir boşanma davası reddedildikten sonra da tedbir nafakası talep etmesi mümkündür. Bu yönde talep edilecek olan tedbir nafakasının bağımsız bir davanın konusu olduğu söylenebilmektedir. Bu dava sonucunda nihai kararla birlikte tedbir nafakasının ödenmesine hükmedilebilecektir. İşte bu gibi talep ve davalar bakımından tedbir nafakasının ÜFE oranında arttırılmasına karar verilebilmektedir.
Konuya ilişkin emsal kararlar:
Konuya ilişkin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2016/10133 E. 2017/590 K. sayılı 25.01.2017 tarihli kararı şu şekildedir:
Davacı, davalı ile 1980 yılında evlendiklerini, davalının davranışları ve sorumsuzluğu nedeniyle şiddetli geçimsizlik yaşandığını, davalının 2002 yılında ev eşyalarını da alıp evi terkettiğini, bu tarihten itibaren ayrı yaşadıklarını, davalının boşanma davası açtığını ve davanın reddedildiğini, ev hanımı olduğunu, geçinmekte zorlandığını belirterek; aylık 500,00-TL. tedbir nafakasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı, davacının iddialarının doğru olmadığını, kendisinin …’de üç ev ve bir dükkanın bulunduğunu, davacı ve çocukların evlerden birinde ikamet ettiğini, diğerlerini ise davacı tarafın dönem dönem kiraya verdiğini, 2004 yılından itibaren ayrı yaşadıklarını, davacı ve ailesinin evden kovduğunu, emekli olduğunu, rahatsızlığı nedeniyle çalışamadığını, savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, davacı için her ay için takdir olunan 250,00 TL tedbir nafakasının 29/…/2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine, hükmedilen tedbir nafakasının her yıl Ocak Ayı …. Gününden bir önceki ay için açıklanacak olan Tüketici Fiyat Endeksi(TÜFE) oranında artırılmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde taraflarca temyiz edilmiştir….- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı tarafın tüm davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
…-Hükmedilen nafakanın yıllık artış oranına ilişkin yerleşmiş … Uygulamaları göz önünde bulundurularak “TÜİK tarafından açıklanan ÜFE” oranında artışına hükmedilmesi gerekirken “Tüketici Fiyat Endeksi(TÜFE)” oranında artırılmasına karar verilmesi bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlıkların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, usulün 438/….maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir….- Ayrıca, 28/…/1956 tarih ve … E -… K sayılı … İçtihadı Birleştirme Kararına göre nafaka ve nafakanın artırılması davaları kanundan doğan bir alacağın tespiti ve tahsili niteliğinde olup, davanın açıldığı tarihten itibaren hüküm ifade eder. Buna göre, mahkemece, davacı için dava tarihinden itibaren tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, nafakanın infazda tereddüt yaratacak şekilde “ara karar 29/…/2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere” hükmedilmiş olması usul ve yasaya uygun bulunmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün yıllık nafaka miktarının artış oranına ve nafaka başlangıç tarihine ilişkin …. maddesindeki “Ocak Ayı …. Gününden bir önceki ay için açıklanacak olan Tüketici Fiyat Endeksi(TÜFE)” ve “29/…/2015” ifade ve tarihinin hükümden çıkartılarak, yerine sırasıyla “TÜİK tarafından açıklanan ÜFE” ve “dava” kelimelerinin yazılması suretiyle, hükmün düzeltilmesine ve düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’nun 440/III-… maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25/01/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Benzer yönde bir başka karar yine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2016/21310 E. 2016/14799 K. sayılı 14.12.2016 tarihli kararı şu şekildedir:
Davacı; davalı ile 1994 yılında evlendiklerini, evliliğin başından itibaren davalının gerek fiziki gerek psikolojik şiddetine maruz kaldığını, çocukları için tahammül ettiğini, davalının 2012 yılından itibaren başka bir kadınla birlikte yaşadığını, kendisinin ise çalışmadığını maddi durumunun iyi olmadığını belirterek; kendisi ve iki çocuğu için ayrı ayrı 500,00 TL tedbirnafakasının geçmişe yönelik 1 yıllık ve sonrasında davalıdan tahsiline, gelecek yıllarda TEFE/TÜFE oranında artırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, davacının iddialarının doğru olmadığını, evlilik birliğinin yükümlülüklerini davacının yerine getirmediğini, kendisinin evi terk etmediğini, tayin olduğu yere davacının gelmediğini, çocuklarıyla ilgilendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; tarafların 4-5 senedir ayrı yaşadığı, davalının başka bir bayanla hayatını sürdürdüğü ve evi terk ettiği, davacının çocukları ile birlikte yaşadığı ve herhangi bir gelirinin olmadığı, büyük çocuğunun vefatı nedeniyle geçim sıkıntısı çektikleri, müşterek çocukların geçinme ve ihtiyaçlarının karşılanmasında davalı babanın da sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile dava eş için 350,00 TL, müşterek iki çocuk için ayrı ayrı 250,00 TL tedbirnafakasına ve hükmedilen nafakaların her yıl Ocak ayında talebe gerek kalmaksızın TÜİK tarafından belirlenen TÜFE oranında arttırılmasına, karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Hükmedilen nafakanın yıllık artış oranına ilişkin yerleşmiş Yargıtay Uygulamaları gözönünde bulundurularak “TÜİK tarafından açıklanan ÜFE” oranında artışına hükmedilmesi gerekirken “TÜİK tarafından açıklanan TÜFE” oranında artırılmasına karar verilmesi bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlıkların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, usulün 438/7.maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün yıllık nafaka miktarının artış oranına ilişkin 3. maddesindeki “TÜFE” ifadesinin çıkartılarak, yerine “TÜİK tarafından açıklanan ÜFE” ifadesinin yazılarak, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.