Alacağın Temliki

ALACAĞIN TEMLİKİ

Prof. Dr. Nisim FRANKO*

Ankara Üniversitesi SBF Dergisi – Yıl 1994, Cilt 49 , Sayı 01, S. 177 – 197

1- MEFHUM

Borç münasebetinin tarafları, biri aktif süje diğeri pasif süje olmak üzere iki kişiden ibarettir. Bunlarda, aktif süje alacaklı; pasif süje borçludur. Umumiyetle, alacaklı ile borçlu arasında doğmuş olan hukuki rabıta sona erinceye kadar, değişmezler. Başka bir tabirle, borç sona erinceye kadar, onu kuran taraflar değişmez. Ancak bu husus, zaruri değildir. Gerçekten, alacak iktisadi bir kıymet ifade ettiğine göre bu alacağın sahibi bulunan kimsenin (alacaklının) bu alacağını başkasına devretmesi mümkündür. Bu durumda, kurulan borç münasebetinde, borçlu aynı kaldığı halde alacaklı değişmiş olur.(1)

Buna mukabil, aynı borç münasebetinde, pasif süje olan borçlunun da değişmesi mümkündür. Kendisinin ifa etmesi gerekli ivazın başkasına nakli mümkündür. Bu takdirde, ilk borç münasebetinin pasif süjesi değişmiş olur.

Borç münasebetinde, aktif süje olan, alacaklının değişmesi “alacağın temliki” müessesesi ile, yine borç münasebetinin “pasif’ süjesinin değişmesi ise, “borcun nakli” müessesesi ile gerçekleştirilebilir.(2) Borçlar Kanunumuz her iki müesseseyi de kabul ve tanzim etmiştir. Bu derste, borç münasebetinin aktif süjesinin değişmesini intaç eden, alacağın temliki müessesesini tetkik edeceğiz.

Şunu belirtmek gerekir ki, alacağın temliki (ve borcun nakli) Roma Hukukunda kabul edilmiş degildir.(3) Filhakika; bu hukukta borç münasebeti, tarafların şahısları nazarı dikkate alınarak, tanzim edilmiş olduğundan; borç münasebetinin taraflarının değişmesi mümkün değildi. Bu itibarla,alacağın temliki de mevzu bahis olamazdı. Bununla beraber; bu Hukukta dahi alacağın temliki ve borcun nakli, külli halefiyet hallerinde (mirasta) kabul edilirdi. Bu durumda, murisin bütün borç ve haklan mirasçılara, ölümle birlikte intikal ederdi. Uzun bir tekamül neticesinde, cüz’i halefiyet halinde de, alacağı bir kimseden diğerine intikal yolları araştırılmış ve bunun için, bizzat vekil menfaatine verilen vekalet (procuratio in rem suam) yolu ile bu ihtiyaç karşılanmak istenmiştir.(4) Borçlar Kanunumuz, modem telakkiyi kabul ederek, sarih bir şekilde ve Kanunun 161 ile 172. maddeleri arasında, alacağın temlikini tanzim etmiştir.

Ancak, burada işaret edilmesi gereken bir nokta vardır: B.K. 162- 172. maddelerinde tanzim edilmiş olan, alacağın temlikinde, temlik olunan husus taraflar arasında mevcut olan borç münasebeti değildir. Bu borç münasebetinden doğan münferit alacaklardır. Bundan dolayıdır ki; alacağın temlikine rağmen, alacaklı borç münasebetinden doğan talepleri, yine kendisi ileri sürebilir.(5) Mesela aktin feshini isteyebilir veya fesih ihbarda i bulunabilir.

II. ALACAĞIN TEMLİKİNİN ŞARTLARI

Alacak temlikinin şartlarını, şu şekilde tespit etmek mümkündür: Alacağın temliki bir akit ile yapılır,(6) alacağın temlikinde akit şekle bağlı bir akittir,(7) alacağın temlik edilebilmesi için bir maninin bulunmaması gerekir.(8) Şimdi sırası ile bu şartları görelim:

1) Alacağın Temlikinin Akdi Mahiyeti

A. Temlik akdinin vasıfları
a. Akdin tasarrufi vasfı

Borçlar Kanunumuza göre, alacağın temliki için temlik edenle (ilk alacaklı), temellük eden arasında (ikinci alacaklı) bir akdin yapılması gerekir.(8a) Bu akdin neticesinde, ilk alacaklının mamelekinde mevcut olan alacak, yeni alacaklıya, yani temellük edene geçer. Bu itibarladır ki, bu akdin karakteristik vasfı “tasarrufi olmasıdır.(9)
Bundan dolayıdır ki; burada, bir borç doğuran akit yoktur, yalnız bir tasarruf muamelesi vardır. Zira, akitle birlikte, temlik edenin alacağı üzerinde bir değişiklik meydana gelmekte, alacak ilk alacaklının mamelekinde iken, ikinci alacaklının mamelekine intikal etmektedir. Muamele, kendiliğinden hak üzerinde tesir icra ettiğinden, burada bir “tasarruf muamelesinden” bahsedilebilmektedir.

Alacağın temlikinde, alacağın intikali, ne borçlunun bundan haberdar olmasına ne de rızasına baglıdır.(10) Hatta, borçlu temlike itiraz etse dahi, alacak mücerret akitle intikal etmiş olur.

Alacağın temliki, bir akit neticesinde meydana gelecek olduğundan, tarafların iradelerinin, bu hususta birleşmesi gerekir. Burada, diğer akitlerde olduğu gibi icap ve kabulün bulunması şarttır. Akit, kabul beyanının temlik edene vasıl olması ile meydana gelir. Ancak, neticeleri, kabul beyanının gönderilmiş olduğu tarihten başlar. Bundan dolayıdır ki, bu arada temlik edenin alacaklılarının alacak üzerine koymuş oldukları hacizler ve rehinler muteberdir.

Alacağın temlikinin diğer bir şartı, yalnız hakları kullanım ehliyetini değil, aynı zamanda alacak üzerinde tasarruf selahiyetini haiz olmasıdır.(11) Zira, temlik tasarrufi bir muamele olduğundan, eğer temlik eden iflas etmiş ise, iflas masasına giren alacaklarda tasarruf ehliyeti olmadığından, alacak temlik edilmiş olmaz.

b. Akdin kazandırıcı vasfı

Alacağın temlikinde, alacak temlik edenin mamelekinden çıkıp, temellük edenin mamelekine girecek olduğundan, bu muamelenin digğer bir vasfı da, onun kazandıncı bir muamele olmasıdır. (12) Her kazandırıcı muamelenin bir hukuki sebebi olması gerekeceğinden, alacak temlikinin de bir sebebi vardır. Burada. bir borcun ifası, kredi temini veya bağışlama sebebi mevcut olabilir.

c. Akdin mücerret vasfı

Alacağın temlikinde. bu akdin diğer bir vasfı, onun mücerret bir muamele olma vasfıdır.(13) Bu itibarla, temlik akdi ile temlik olunan alacağı doğuran akit, herhangi bir sebeble muteber olmasa dahi, alacağın temlikinin bizzat kendisi muteberdir. Mesela: satış akdinden doğan alacağın temliki halinde, bu satış akdi şekil noksanı ile batıl olsa dahi
ondan doğan alacağın temlikine müteallik akit muteberdir. Şunu belirtelim ki, Federal Mahkeme, alacağın temlikinin mücerret bir muamele olmayıp, sebebe bağlı olduğu içtihadındadır.

d. Akdin nisbi haklara taalluk etme vasfı

Alacağın temlikinde; akdin mevzuu bakımından, şunu belirtmek gerekir ki, ancak nisbi haklar (alacak haklan) temlik akdi ne mevzu teşkil edebilir. Bundan dolayıdır ki, ayni haklardan doğan selahiyetlerin ve taleplerin temliki mevzubahis olamaz.(14)

B. Alacağın Temlikinin Akdi Mahiyetinin İstisnaları

Alacağın temlikinin, bir akde müstenit olması gerekeceği kaidesinin bazı istisnaları mevcuttur. Başka bir tabirle; öyle durumlar mevcuttur ki, alacaklı ile temellük eden arasında bir akit mevcut olmadan dahi, alacak ilk alacaklının mamelekinden çıkıp, ikinci alacaklının mamelekine girmiş olur. Bu istisnalar iki tanedir: alacağın kanuni temliki ve
alacağın kazai temliki.

a. Kanuni temlik istisnası

Kanuni temlikin, en mühimi ve sık sık rastlananı, miras durumudur.(15) Filhakika, ölümle birlikte miras bırakanın bütün alacakları ve borçları kanun icabı mirasçılarına intikal eder (MK. 359). Ayrıca, kanunda tespit edilmiş olan kanuni halefiyet hallerinde de,(16) borcu ödeyen üçüncü şahsa, alacaklının alacağı yine kanunen temlik edilmiş olur.
Burada, halef ile alacaklı arasında herhangi bir akdin mevcudiyeti aranmaz.

b. Kazai temlik istisnası
Alacağın temlikinin, akdi olma vasfının diğer ,bir istisnası, alacağın kazai temliki halidir.(17) Burada; birinci alacaklı ile ikinci alacaklı arasında hiç bir akit yapılmaksızın, mahkeme kararı ile alacak ilk alacaklının mamelekinden ikinci alacaklının mamelekine intikal etmiş olur. Kazai temlike bir misal, temlik vaadinde bulunan bir kimsenin, bu vaadini yerine getirmediği takdirde, ikame olunan bir dava neticesinde alacağı iktisap etmesi halidir. Bunun gibi, MK. 590. maddesine göre, mirasın taksiminde anlaşmaya varamayan mirasçılardan birisinin müracaatı üzerine, mahkeme karan ile alacağın temellük edilmesidir. Son bir misal, ahlak ve adaba aylan gayesi dolayısıyle, fesholunan
hükmi şahsın mallarının, diğer bir hükmi şahsa mahkeme karan ile tahsis edilmesidir.

2) Alacağın Temlikinin Şekle Bağlılığı

A. Şekle bağlılığın hükmü, gayesi ve tahakkuk tarzı

a. Şekle bağlılığın hükmü

Alacağın temlikini mevzu edinen akdin, diğer bir hususiyeti, onun şekle bağlı bir akit olmasıdır.(18) Filhakika: BK.163. maddesi 1.fıkrasında aynen şöyle demektedir:

“Tahriri şekilde yapılmadıkça alacağın temliki muteber olmaz” Kanunda aranan bu şekil, BK. 13 ve müteakip maddelerde tespit edilmiş olan şartlara uygun olmalıdır. Temlikin resmi şekilde, yani noter marifetiyle yapılması şart değildir. Kanunen aranan bu şart bir ispat şartı değil, bir sıhhat şartıdır. Bu husus, maddedeki “muteber olmaz”
ibaresinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu itibarla, yazılı şekilde yapılmamış olan alacağın temliki akdi hükümsüzdür.(19) ve hiç bir netice doğurmaz. Bundan dolayıdır ki, temlik edenin ikran(20) veya verilen yeminin edilip edilmemesinin hiç bir hukuki neticesi yoktur.

b. Şekle bağlılığın gayesi

Kanun tarafından konmuş olan bu şekil şartı, temlik edeni himaye etmek için konmuş değildir. Alacak temlikinin şekle bağlılığının gayesi, alacağın temlik edilmiş olduğunun sarih bir şekilde ve hiç bir tereddüde mahal kalmadan bilinmesi içindir.(21) Filhakika, kaideten, borçlu ancak alacaklıya ödeme yaptığı takdirde borcundan kurtulmuş
olur. Bunun içindir ki, ödeme yapmış olan borçlunun, ödeme yapmış olduğu kimsenin alacaklı olduğu hususunda, hiç şüphesi olmaması gerekir. Burada himaye edilmek istenen borçludur.(22) Borçlu, kendisine alacağın temlik edilmiş olduğunu gösteren vesikayı ibraz edene karşı, tereddütsüz, ödeme yapabilmeli ve bu ödeme onu borçtan kurtarmalıdır.

c. Şekle bağlılığın tahakkuk tarzı

Borçlar Kanununun 163. maddesinde, tespit edilmiş olan şekle, riayet edilmiş olması için, bu temlikin BK.nun 13. maddesine göre yapılmış olması lazımdır. Yani temliknamede yalnız borç altına girmiş olan -ilk alacaklı. kimsenin imzası bulunmalıdır.(23) Karşı tarafın, iradesini yazılı olarak bildirmesine lüzum yoktur.(24) Bu itibarla, temellük eden -ikinci alacaklı- şifahen kabul beyanını bildirirse, alacak temlik edilmiş olur.

Temliknamenin, temlik edenin kendi el yazısı ile yazılması gerekmez. Bu temlikname daktilo ile yazılabileceği gibi, matbu dahi olabilir.(25) Alacak ipotekle temin edilmiş olsa dahi, basit yazılı şekil alacağı devreder ve alacağı temellük eden kimse, bu yazıya istinadla, tapuda ipoteğin tescilini talep edebilir.(26) Yalnız, alacak bir ipotekli borç
senedi veya irat senedi ile temin edilmişse, yazılı şekil yanında senedin teslimi gerekir.(27) Eğer, temlik olunan alacak, gemi ipoteği ile temin edilmişse, TTK. 921/111’e göre, alacağın temlikinin yalnız yazılı olması illi olmayıp, aynı zamanda bu alacağın gemi siciline tescili de gerekir.(28)

B. Şekle bağlılığın istisnaları

Alacağın temlikinin şekle bağlılığı hakkında, Borçlar Kanunu üç tane istisna tespit etmiştir. Filhakika: Kanuna göre, temlik vaadi, kanuni temlik ve kazai temlik şekle tabi değildir.

a. Temlik vaadi istisnası

Borçlar Kanununun 163/11.maddesinde, alacağın temliki vaadinin şekle bağlı olmadığı hükme bağlanmışur.(29) Bu hüküm, yine BK. 22/2 deki kaideye, ilk nazarda ters düşmektedir. Filhakika: Bu fıkraya göre, şekle bağlı akdin vaadinin de şekle bağlı olması gerekir. Ancak, alacağın temliki vaadinde farklı bir durum mevcuttur. Zira; alacağın
temlikini vaad etmek, bir vaad değil başlı başına bir akittir. Bu akde (pactum de cedende) denir.(30) Alacağın temliki vaadinde bulunan kimse vaadini yerine getirmediği takdirde, mahkemeye müracaat ile, davalının BK. 163’e göre yazılı bir temlik akdi yapması istenecektir. Mahkemenin vereceği karar, vaadde bulunan kişinin iradesi yerine geçer.
Bundan dolayıdır ki, alacağın temliki vaadi BK. 22/2′ ye istisna teşkil etmez.(31)

b. Kanuni temlik istisnası

Alacağın temlikinin, şekle bağlı olması kaidesinin ikinci istisnası kanuni temlik halidir.(32) Filhakika: BK. 164. maddesine göre:

“Alacağın temliki kanun mucibince vuku bulduğu halde bir guna merasime tabi olmaksızın üçüncü şahıslara dermeyan edilebilir”

Burada, şekil unsuruna yer verilmemiştir. Zira, bu hallerde, temlik edenle temellük eden arasında bir akit ve irade mevcut değildir. Böyle bir unsur bulunmadığına göre ve alacak alacaklının iradesine bakılmaksızın intikal ettiğine göre artık şekle bağlılık mevzubahis olmaz. Burada, borçlu kanun icabı, kime ödeme yapacak olduğunda bir
tereddüde düşmez. Böyle bir tereddüd olmadıkça da, bunun bertaraf edilmesi için hususi tedbirin alınmasına mahal yoktur.

c. Kazai temlik istisnası

Alacağın temlikinde, şekil şartının üçüncü istisnası, kazai temlik, yani mahkeme marifetiyle yapılan temliktir.(33) Filhakika: Tıpkı kanuni temlikte olduğu gibi burada da alacaklının şahsında tereddüdün mevcudiyeti düşünülemez. Bu itibarla da, muhtemel bir tereddüdü bertaraf etmek için, keza hususi tedbire burada da lüzum yoktur.

3) Alacağın Temlikinin Manileri

Kaide itibarı ile, bütün alacakların temliki mümkündür. Bu itibarla, alacağın kaynağı ister akit, ister haksız fiil, ister haksız iktisap veya kanun olsun; temlik edilebileceği gibi, vadesi gelmemiş alacaklar, şarta bağlı alacaklar dahi temlik edilebilir. Bunun gibi, kaynak itibariyle amme alacakları da kabili temliktir.

Ancak, BK. 162. maddesinde kanun, akit veya işin mahiyeti icabı bazı alacakların temlik edilemiyeceğini tespit etmiştir.(34) İşte bunlar, alacapın temlik edilebilirliğinin manilerini teşkil eder. Bunları kısaca görmek gerekir:

A. Kanundan doğan mani

Birçok hallerde, kanun, bazı alacakların temlikini bizzat kendisi menetmiştir. Bu takdirde, alacaklı bu münasebetlerden doğan alacakları temlik edemez. Kanunen temlik edilemeyen alacakların bazıları şunlardır:
BK. 284/l’e göre, hasılat kirasında kiralananın başkasına devredilmesi mümkün değildir. BK. 300/l’e göre, ariyet alan aldığı ariyeti başkasına devredemez. Bunun gibi, BK. 320/11 ‘ye göre işveren, hizmet akdinden doğan alacağını başkasına devredemez. Nihayet, MK. 82 ye göre nişan bozmadan mütevellit manevi tazminat alacağının da, başkasına devri mümkün değildir. .

B. İşin mahiyetinden doğan mani

Kanun, aynca işin mahiyeti dolayısıyla,35 bazı alacakların temlik edilemeyeceğini kabul etmiştir. Eğer, alacaklının değişmesi, edimin mahiyetinde bir değişiklik getirecekse, bu takdirde, işin veya hukuki münasebetin temlike mani olduğunu kabul etmek gerekir. Mesela, ölünceye kadar bakma alacağı, bir paranın ödenmesi şeklinde değil de, bakıp gözetmek şeklinde ise, bakım alacaklısının işin mahiyetine göre(36) alacağını temlik edemeyeceğini kabul etmek gerekir. Aynı şekilde, kocanın karısının aile masraflarına iştirakini talep etmek hakkı,(37) ana ve babaların çocukların malları üzerindeki istifade hakları(38) aynı sebepten dolayı temlikin haricinde tutulmuştur.

C. Akitten doğan mani
(pactum ile non cedendo)

Alacağın temlikinin üçüncü mani, akitten doğan manidir. Filhakika: her ne kadar alacağın temliki için borçlunun rızası aranmamakta ise de. alacaklı ile borçlu arasındaki esas borç münasebetinde, taraflar alacağın temlik edilemiyeceğini kararlaştırmış olabilirler. Bu takdirde, alacaklı alacagını başkasına temlik edemez. Buna (pacturn de non cedendo) denir.(39) Eğer, bu anlaşmaya rağmen, alacaklı alacağını devrederse, bu devir hükümsüzdür.(40) Bu hükümsüzlük, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı da dermeyan olunabilir. Zira, bu takdirde, temlik akdinin tasarrufi bir vasfı yoktur.

Bununla beraber, kanun, bilhassa hüsnüniyetli üçüncü şahısları himaye etmek için, BK. 162/2 fıkrasında hususi bir hüküm getirmiştir. Bu hükme göre:
“Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu bu şartı ihtiva etmiyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile, alacağı temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez”

Bu hükme göre, eğer üçüncü şahıs metninde alacağın temlik edilemeyeceği kaydını ihtiva etmiyen, bir senede istinaden alacağı temellük etmişse, borçlu kendisine karşı, alacaklı ile olan anlaşmalarında, böyle bir memnuniyetin bulunduğunu ileri süremez.(41)

Bu hükmün tatbik edilebilmesi için aranan şartlar şunlardır: Alacak, borçlu tarafından bir senette ikrar edilmiş olacaktır, senettee alacağın temlik edilemiyeceğine dair bir kayıt mevcut olmayacaktır, alacağı temellük eden bu senede istinatla alacağı talep edecektir. Alacağı devralan hüsnüniyet sahibi olacaktır.(42)

III) ALACAĞIN TEMLİKİNİN ŞUMULÜ

Borçlar Kanununun 162-172. maddelerine göre, bir alacak temlik edilince, bununla temellük edenin mal varlığına neyin intikal ettiği, başka bir tabirle bu temlikin şumulünün ne olduğu tespit edilmelidir.

Evvelemirde. , alacağın ne miktarının intikal ettiği araştırılmalıdır. Aynca, bir alacak, ekseriya çıplak şekilde doğmaz. Bu alacağa bağlı bir takım fer’i haklar ve rüçhan hakları ile yenilik doğuran haklar mevcut olabilir. Acaba, temellük eden kimse bunları da iktisap edecek midir? Bu noktaların tafsili gerekir:

1. Alacağın Kısmi Temlikinde

Eğer temlik olunan alacak, taksim edilebiliyorsa, alacaklı alacağının bir kısmını temellük edene devrederek, diğer kısmını mamelekinde muhafaza veya başkasına temlik etmiş 0labilir.(43) Burada, temlikin şumülünü tespit edecek olan husus, temlik edenle temellük eden arasındaki temlik akdidir. Borçlu, bu takdirde, birden fazla alacaklı ile
karşılaşabilir ve buna tahammül etmek durumundadır.(44) Bununla beraber, sırf borçluyu icaz etmek için, alacağını çok cüzi miktarlarda devretmiş olan alacaklının, hakkını suistimal etmiş olduğunu kabul etmek ve bunu muteber addetmemek mümkündür.(45)
Mesela. 10.000 liranın 100 liralık kısımlar halinde temlik edilmiş olması gibi.

2-Feri Haklarda

Temlik olunan alacağa bağlı, feri hakların durumunu, BK. 168. maddesinin 1. fıkrası şöyle tespit etmiştir:
“Alacağın temlikinde, temlik edenin şahsına has olanlardan maada diğer müteferri haklar dahil olur”

Şunu belirtmelidir ki, alacağın fer’i ‘haklarının temellük edene geçmesi için, ayn bir anlaşmaya lüzum yoktur. İki taraf, bu hususta hiç temas etmemiş olsalar dahi, feri haklar temlik ile birlikte geçmiş olur.(46) Bu feri hakları şu şekilde tespit etmek mümkündür: Faiz, teminat haklan, yenilik doğuran haklar, rüçhan haklan.(47) Bunları sırası ile tetkik edelim:

A. Faiz
Temlik olunan alacak eğer faiz getiriyorsa, bu faizler hem alacağın temlik edildiği andan itibaren cereyan edecek olan faizlerdir,(48) hem de daha evvel işlemiş ve fakat temlik eden tarafından tahsil edilmemiş olanlardır.(49) Zira, faiz alacağı, müstakil bir alacak olmayıp, esas alacağın bir fer’idir. Alacak temellük edilince, faizler de o andan itibaren
temellük edilmiş olur. Bununla birlikte, temlik eden faizlerin kendisinde kalacağını şart koşabilir.(50) Temlik edilen faizler hem akdi hem temerrüt faizinden ibarettir.(51)

B. Teminat hakları

Temlik edilen alacaüın, vaktinde eksiksiz olarak, ifa edilmesini temin edecek olan teminat mevcut ise, bu teminat dahi temellük edene geçer.(52) Tabii akitlerin, akit serbestisi prensibine göre, aksine bir tanzim tarzı kabul etmeleri mümkündür.

Alacak kefaletle temin edilmişse, temellük eden bu teminattan istifade eder.(53) Kısmi temlik halinde, alacaklı, kefaletin kendisinde kalmış olan kısmi için bir teminat teşkil edeceğini şart koşabilir.(54) Fakat ayni teminatlarda bu durum mümkün değildir.(55)

Zira, menkul rehninde bu teminatın temlikten istisna edilmiş olması rehinden feragatı tazammun eder.(56) .

C. Yenilik doğuran haklar

Alacağın temlikinin şumulünden bahsederken, temlik edilen alacağa bağlı olan yenilik doğuran haklara da temas edilmelidir. Temlike, yenilik dogğuran haklar da dahildir.(57) Mesela, seçimlik bir borçta alacaklıya verilmiş olan seçim hakkı, ihbar ile alacağı muaccel kılma hakkı, ifayı talep yerine ondan vazgeçerek tazminat talep etmek hakkı gibi haklar temlikin şumulündedirler.(58)

Bununla birlikte, temlik edilen alacaga bağlı olmayıp, alacaklı ile borçlu arasındaki esas borç münasebetine dahil olan yenilik doğuran haklar, yine temlik edenin mamelekinde kalır.(59)

D. Rüçhan hakları

Alacağın temliki ile, temellük edene geçecek olan diğer bir hak nev’i de rüçhan haklarıdır.(60) Ancak, bu rüçhan haklarının alacaklının şahsına bağlı olmaması gerekir.(61) Bu rüçhan hakları, alacaklıya, başka alacaklılar mevcut olduğu takdirde, onlardan evvel alacağını tahsil etmek imkanını verir. Bu rüçhan haklarının hangileri olduğu, İİK.nun 206. maddesinde tespit edilmişlerdir.(62)

IV. ALACAĞIN TEMLİKİNİN HÜKÜMLERİ

Alacaüın temlikinin hükümlerini tetkik ederken, üç durumu yekdiğerinden ayırmak gerekir. Bu durumlar şunlardır:

Temlik edenle-borçlu, temlik edenle-temellük eden, temellük edenle-borçlu arasında mevcut olacak münasebetler.(63) Bunlar ayrı ayrı tetkik edilmelidir:

1. Temlik Edenle (ilk alacaklı) Borçlu Arasındaki Münasebet

Alacağın temliki ile, temlik olunan alacak, ilk alacaklının mamelekinden çıkmış olur. Bu itibarla, temlik edenle borçlu arasında ifa yönünden bir bağ kalmaz. Başka bir tabirle, bu andan itibaren, borçlunun borcunu temlik edene ifa etmek mecburiyeti olmadığı gibi, temlik edenin böyle bir ifayı talep etme selahiyeti yoktur.(64) Ancak, temlik eden, buna rağmen borçludan borcunun ifasını talep ederse hukuki durum ne olacaktır?

Alacağın temliki için, borçlunun rızası aranmadığı için, onun temlikten haberdar olması dahi gerekmez.(65) Bu itibarla, borçlu talep eden temlik edene borcu ifa ettiği takdirle, temellük edene karşı durumu ne olacaktır?

Borçların ifasında cari olan kaideye göre, borçlu ancak alacaklıya borcunu ifa ederse borcundan kurtulur. Bundan dolayıdır ki, temlik edene borcu ifa etmiş olan borçlunun, temellük edene tekrar ödemek mecburiyeti hasıl olabilir.(66) Ancak, bu kaideyi, alacağın temlikine tatbik edersek, temlikten haberdar olmayan borçlunun vaziyeti çok ağırlaşmış 0lur.(67) Bu husus adaletle kabili telif değildir.

Bunun içindir ki, kanun borçluyu korumak maksadı ile farklı bir tanzim tarzı getirmiştir(68) Bu tanzim tarzı iki esasa dayanır: Birinci esas, ifada bulunan borçlunun, temlikten haberdar olmaması kaydı ile, hüsnüniyetle yapmış olduğu ifanın temlik edene karşı ileri sürülebilmesidir.(69) İkinci esas ise, borçluya aidiyeti ihtiyacı olan alacağı tevdi
etme hakkını haiz olmasıdır.(70)

A. Borçlunun hüsnüniyetle ifası

Alacağın temlikine rağmen, borçlunun hüsnüniyetle, temlik edene yapmış olduğu ödemenin kendisini temellük edene karşı borçtan kurtarmasıdır. Bu esas BK. 165. maddesinde şöyle tespit edilmiştir:
“Temlik eden veya temellük eden tarafından alacağın temliki kendisine bildirilmezden mukaddem, evvelki alacaklıya ve mütevali temlikler vaki olmuşsa, alacağı temellük edenlerden tercihi lazım gelen biri varken diğerine hüsnüniyetle tediyede bulunan borçlu beri olur”

Bu maddeden anlaşılacağı üzere, borçlu ilk alacaklıya veya tercihli alacaklı varken diğerine, borcu ifa etmiş olursa, bunun neticesi borçlunun hüsnüniyetli olup olmadığına göre degişecektir.(71) Bu tanzim tarzına göre, borçluya alacağn temlik edilmiş olduğu, temlik eden veya temellük eden tarafından bildirilmişse, yani borçlu hüsnüniyet sahibi değilse, borcu ancak temellük edene ifa ettiği takdirde borcundan kurtulmuş olur. Aksi takdirde, temellük edene tekrar ifa etmekle mükelleftir.

Alacağın temlik edilmiş olduğu ihbarı hiç bir şekle tabi degildir.(72) Bu ihbar tevcihi muktazi bir irade beyanıdır.(73) İhbar, tevcihi muktazi bir beyan olduğuna göre, burada şöyle bir durumla karşılaşılabilir:

Borçlu, ihbar kendisine vasıl olduğu zaman mı, yoksa ona muttali olduğu zaman mı hüsnüniyetli olmaktan çıkar?

Bu hususta iki farklı görüş mevcuttur: von Tuhr’un müdafaa ettiği fikre göre, ihbar borçluya vasıl olmakla onun hüsnüniyeti bertaraf edilmiş olur. Bu andan itibaren, temlik edene yapılan ödeme borçluyu borcundan kurtarmaz.(74)

Bu tanzim tarzı, Fransız Hukukunun tanzim tarzıdır. Alman Hukukuna göre ise, borçlunun hüsnüniyeti ihbara ittila ile bertaraf edilmiş olur.

İkinci fikir, BK. 165. maddesindeki “bildirmezden mukaddem” sözünü, borçlunun “ihbarı öğrenmezden önce” şeklinde tefsir eden fikirdir.(75) Bu görüşe göre, von Tuhr’un fikri kabul edildiği takdirde, BK. 165. maddesi ile 167. maddesi arasında bir tenakuz doğar.(76) Zira, BK. 167. maddesine göre, borçlu temliki öğrendiği anda, temlik edene
karşı ileri sürebileceği defileri, temellük edene karşı da ileri sürebilir. Bu defiler arasındaki en mühimi, borcun ödenmiş olduğu defidir. BK. 165. maddesinin fonksiyonu BK. 167 inci maddesini felce uğratmak değildir. Bu itibarla, ihbar yapılmış olsa dahi, ona ittila kespedilmedikçe, hüsnüniyet devam eder.

Borçlar Kanununun 165. maddesinde bir de “mütevali temlikler” ibaresi vardır. Bu hükme göre, mütevali temlikler mevcut olduğu takdirde, borçlu hüsnüniyetle esas alacaklıya değil, başkasına ifada bulunmuş olsa dahi, yine borcundan kurtulmuş olur.(77)

B. Borçlunun ihtilaflı alacağı tevdi hakkı

Borçluya, gerek temlik eden, gerekse temellük eden tarafından yapılan ihbarın tesiri, onu ödeme yapmaktan men etmesidir.(78) Ancak, ihbar temellük eden sıfatını ispat etmez.(79) Bu itibarla, borçlu ifada bulunurken, talepte bulunan “temellük eden sıfatını ispat” etmesini isteyebilir.(80) Temellük eden, bu sıfatını temlike müteallik vesika ile ispat edebilir. Zira, alacağın temliki yazılı şekle bağlı bir akittir.

Alacağın, temellük edene hakikaten temlik edilip edilmediği, ihtilaflı ise, kanun borçluya ikinci defa ödeme tehlikesini tahmil etmemek için bir esas getirmiştir. Bu esas, bu durumda. borçlunun ifadan imtina ederek alacağı tevdi edebilmesidir.8(1)

Borçlar Kanununun 166. maddesinin 1. fıkrası bu durumu şöyle tanzim etmiştir:
“Aidiyeti münazaalı bir alacağın borçlusu tediyeden imtina edebilir ve alacağı mahkemeye tevdi ile borçtan beri olur”

Borçlunun burada bir seçimlik hakkı mevcuttur. Hakiki alacaklının kim olduğu tespit edilinceye kadar, ifadan imtina etmek(82) veya BK. 95. maddesi dairesinde, mahkemeye tevdi etmek suretiyle borçtan kurtulmak.(83)

Şunu belirtmelidir ki, eğer taraflar arasında bir dava mevcut ise ve alacak muaccel ise, taraflardan her biri borçluyu dava edilmiş olan miktarı tevdi etmeğe icbar edebilir.(84)

Bu takdirde, borçlunun bir seçimlik hakkı olmayıp, alacağı tevdi mükellefiyeti vardır.(85)

Gerek borçlu tevdi yoluna gitsin, gerekse taraflar onu tevdiye mecbur etsinler, burada üzerinde durulacak husus, tevdie hangi mahkemenin karar vereceğidir. Burada BK. 73 ve 95. inci maddeleri tatbik edilecek ve borçlu borcu ifa yerindeki hakime müracaat ile tevdi mahalli tayin edilmesini talep edecektir. Bu hakim, BK. 95. madde hükümleri dairesinde bir karar verecektir.

Para borçları, alacaklının ikametgahında ödeneceğgine göre, tevdi orada yapılacaktır.(86) Ancak, iki alacaklı iki yerde ikamet etmekte iseler, selahiyetli mahkeme nasıl tayin edilecektir? Federal Mahkeme, bu takdirde, eğer ihtilaf olmasaydı, borçlu borcunu nerede ifa edecek idiyse, oraya tevdi etmekle borçtan kurtulacağını kabul etmiştir.

2. Temlik Edenle (ilk alacaklı) • Temellük Eden (ikinci alacaklı) Arasındaki Münasebet

Temlik edenle, temellük eden arasındaki münasebetin sikleti merkezi, temellük eden kimsenin, iş bu alacağının temlik eden tarafından garanti edilip edilmediği meselesi etrafında düğümlenir. Burada, ilk nazarda, temlik akdinin mevzuu olan alacağıın, istinad etmiş olduğu hukuki münasebetin göz önünde bulundurulacağı zannedilir.(87) Başka bir tabirle, mesela eğer temlik olunan alacak, bir satış akdinden doğuyorsa, temlik edenin satıcının tekeffülüne müteallik hükümler dairesinde mesul olacağı düşünülebilir.(88)

Halbuki, kanun başka bir sistem seçmiş ve temlik olunan alacağın kaynağında, hangi hukuki münasebet bulunursa bulunsun, mes’eleyi BK. 169-171. maddeler dairesinde bir çözüme bağlamıştır. Bu sisteme, temlikte “ziman” veya “teminat” sistemi denir. Temlik edenin bu teminat borcu, temlik akdinde mevzubahis edilmemiş olsa dahi, yine kanunen mevcuttur. Bununla beraber, bu hükümler amir mahiyette olmadığından, taraflar (temlik akdinin tarafları), bu hükümleri hafifletebilirler veya tamamiyle kaldırabilirler veya bunların yerine başka bir teminat hükmünün tatbik edileceğini kabul edebilirler. Mesela, kefalet akdindeki teminat hükümleri gibi.

Borçlar Kanununun 169 ila 171. maddelerinde tanzim olunan. teminat mes’elesini tetkik ederken alacağın temlikini ikiye ayırmak gerekir: Teminat borcunu icap ettiren temlikler ve teminat borcunu icap ettirmiyen temlikIer.

A. Teminat borcunu icap ettiren temlikler

Alacağın temlikinde. temlik edeni teminat borcu altına sokan temlikler, ivaz mukabilinde yapılmış olanlardır.(89) Başka bir tabirle. temlik eden alacağını bir karşılık mukabilinde temlik etmişse. bundan dolayı temellük edene karşı teminat borcu altında bulunur. Bu husus. BK. 169. maddesinin ı. fıkrasında açıkça tesbit edilmiştir. Hüküm
şudur:

“Alacağın temliki, ivaz mukabilinde icra edilmişse. temlik eden kimse, alacağın temlik zamanında mevcudiyetini zamindir.”

Buna göre. temlik eden, bu alacağın sahibi bulunduğunu, bunu ortadan kaldıran bir sebebin mevcut olmadığını, alacağın meşru yollardan iktisap edilmiş olduğunu temin etmiş olur.

Bundan dolayıdır ki. temlik eden, temlik etmiş olduğu alacak mevcut değilse veya o bunu daha evvel bir başkasına zaten temlik etmişse, üzerinde tasarruf selahiyetini haiz bulunmadığı (iflas masasına giren bir alacak) devretmişse. alacak mutlak veya nisbi butlanla malul ise, temellük edene karşı teminat borcu dolayısıyle mes’ul olur.(90) Ancak, temlik anında alacak ihtilaflı olup da, temellük eden bu hususu biliyorsa bu takdirde teminat borcu yoktur.(91)

Bunun gibi alacağın temlik edildikten sonra, hasara uğraması zail olması veya sukut etmesi hallerinde de. yine teminat borcu yoktur. Mesela normal bir alacak temlik edildikten sonra, müruru zamana uğramış olması dolayısıyle, tabii borç haline gelmişse. burada teminat borcu kalkmış olur.(92)

Bu teminat borcunun şumulünü de tespit etmek gerekir.(93) Yani. temlik eden temellük edene karşı., neyi teminat altına almaktadır? Bu husus. BK. 17ı. maddesinin 1. fıkrasında tanzim edilmiştir. Bu fıkraya göre:

“Temlik eden zamanla mükellef ise •, .. ancak resülmal ve faiz olarak almış olduğu miktar nisbetinde mesuldür”

Bundan başka, temlik eden, temlikinin mucip olduğu ve ikinci alacaklının borçluya karşı semeresiz takibi dolayısıyle ihtiyar ettiği masraflarını da zamindir.(94) Bu şumulü şöyle tespit etmek mümkündür:

Alacağın kendisi ve faizi, alacak temlik edilirken yapılmış olan masraflar (noter masrafları, harçlar, pul paraları) temellük edenin borçlu aleyhine açıp da semeresiz kalmış olan takip dolayısıyla yapılmış olan masraflar.(95) Burada şu hususa işaret etmelidir ki, BK 169 ‘uncu maddesinin yüklemiş olduğu teminat borcu, bizzat borç dolayısıyle doğar,
yani borcun olup olmamasının neticesidir. Eğer, temellük eden, borcun bizzat kendisinden değil de, fakat borçlunun Şahsı dolayısıyle alamamış ise, temellük edenin temlik edene karşı müracaat hakkı mevcut mudur? Mesela, mevcut alacak temlik edildikten sonra, borçlu ölmüş ve mirasçılar borcu kabul etmemişlerdir. Alacak, temlik edildikten sonra, borçlu iflas etmiştir.(96)

Borçlar Kanunu 169. maddesi 2. fıkrasında, bu hususu tanzim etmiştir. Mezkür fıkra şöyledir:
“Aynca taahhüt etmedikçe borçlunun aczinden mesul degildir”

Fıkradaki “aciz” kelimesi, borçlunun. borcu ödeyecek mali imkanları olmamasıdır.(97) Bu halde, kefalet hükümleri tatbik edilerek, temlik edene karşı talepte bulunulamaz.(98) Zira, BK. 169. maddesindeki tekeffül tamamen, farklı ve alacağın temliki dolayısıyle tesis edilmiş olan bir teminat borcudur.

B. Teminat borcunu icap ettirmeyen temlikler

Alacağın temlikinde, temlik edenin tekeffül borcu üç halde ortadan kaldırılmıştır. Kanunun kabul etmiş olduğu bu üç hal şunlardır: ivazsız temlikler, kanuni temlikler, kazai temlikler.

a. İvazsız temlikler
Temlik eden, alacağın temlikini temellük edene hiçbir karşılık almadan yapmış ise, burada ivazsız bir iktisap mevcuttur. Temlik eden, bu takdirde, ne temlik anında alacağın mevcudiyetini temin etmiş olur, ne de borçlunun aczinden mesuldür.(99)

Burada hukuki mahiyeti itibarile bir hibe mevcuttur. Hibe yapan şahsa ise, bir teminat borcu yükletilmesi düşünülemez. Kanun bu hususta sarih bir hüküm sevk etmiştir. Borçlar Kanununun 169.maddesinin 3. fıkrası aynen şöyledir:
“Temlik meccanen vaki olmuşsa temlik eden kimse alacağın mevcudiyetini dahi zamin değildir”

İşaret etmelidir ki, ivazsız temlikte bulunan kimseyi, BK.243’e göre, bağışlamada bulunan kimseye nispetle, daha iyi bir şekilde himaye eder. Zira, bağışlayanın ağır kusur veya ağır dikkatsizliği varsa. ba~ışlayan ba~ışlanana karşı mes’ul olur.(100) Halbuki, BK. 169′ uncu maddede hiçbir surette mes’uliyet yoktur.

b. Kanuni temlikler
Alacağın temlikinde, temlik edenin teminat borcunun bertaraf edilmiş olduğu diğer bir hal de kanuni temliklerdir.(101) Bu husus BK. 171. maddesinde tespit edilmiştir. Fıkranın hükmü aynen şöyledir:
“Temlik kanun icabı vaki olmuşsa evvelki alacaklı ne alacağın mevcudiyetini ne de borçlunun eda kabiliyetini kefildir”

Bu hükmün bulunması gayet tabiidir. Zira, kanuni temlikte, alacağın temliki ilk alacaklının iradesi dışında olmaktadır. Alacaklının, dahili olmadığı bir hukuki münasebet dolayısıyle, mes’ul tutulması adaletle Bağdaştırılamaz.(102)

c. Kazai temlikler

Borçlar Kanunu, 171. maddesinin 3. fıkrasında yalnız kanuni temliklerden bahsetmektedir. Burada kazai temlikten, yani mahkeme, kararı ile temlikten bahis yoktur. (103) Bundan dolayıdır ki, maddenin tanzim şeklinin aksinden kazai temliklerde, temlik edenin, teminat borcu altında olduğu neticesi çıkartılabilir.(104) Ancak, doktrin, haklı olarak aksini kabul etmiştir. Zira, kazai temlikte, tıpkı kanuni temlikte olduğu gibi, temlik edenin iradesinin bir rolü yoktur. Nitekim BK. 164. maddesi bu iki temlik nevini beraber tanzim etmiştir. Bundan dolayıdır ki, kazai temlikte, kanuni temlikte olduğu gibi tekeffül borcu yoktur.(105)

3. Temellük Edenle (ikinci alacaklı) – Borçlu Arasındaki Münasebet

Alacağın temlikinden doğan hükümlerin, bir üçüncü grubu temellük edenle borçlu arasındaki münasebetlere müteallik olanlardır. Burada, üzerinde durulması gerekli üç husus mevcuttur: Tediye talebinde ispat durumu, itiraz ve deriler ve takas dermeyanı imkanı. Bunları aynca görelim:

A. Tediye talebinde ispat

Temellük eden, borçludan ödeme talebinde bulunurken, alacağı temellük etmiş olduğunu ispat etmelidir. (106) Bu ispat da, alacağı ihtiva eden vesikanın ibrazı ile olur. Buna, tatbikatta “temlikname” denir. (107)

Eğer borçlu, temliknamenin altındaki imzanın sıhhatinden şüphe etmekte ise, temellük edenden bunu tevsikini talep edebilir.108 Borçlu, aynca temellük edenden ödeme yaptığında, hem temliknameyi hem de ödeme yapmış olduğuna dair bir makbuzun verilmesini isteyebilir.(109) Bu ispat ve teslim durumu BK.nun 87 ve 167. maddesine göre yapılır.

Temellük eden, sıfatını, yalnız ödeme talebinde bulunduğu zaman değil ve fakat, alacakla alakalı tek taraflı bir muamele yapmak durumunda olduğu zaman da ispat etmelidir.(110) Mesela, temellük eden takas dermeyanında veya fesih ihbarında bulunursa, bu tevsikin yapılması lazımdır.

B. İtiraz ve deriler

Borçlunun temellük edene karşı, itiraz ve defilerde bulunabileceği hususu BK. 167. maddesi hükmünden anlaşılabilir. Bu hükme göre:
“Borçlu temlike vakıf olduğu 7.aman temlik edene karşı haiz olduğu defileri temellük edene karşı da dermeyan edebilir”

Maddede, her ne kadar, yalnız “defi” tabiri geçiyorsa da buraya teknik manada “itirazı” da dahil etmelidir. (111) Bu itibarla, borçlunun temlik edene karşı ileri sürebileceği bütün müdafaaları, temellük edene karşı da ileri sürebileceğini kabul etmelidir. Borçlunun deri ve itirazlarından bahsederken, şuna dikkat etmelidir ki, alacağın
temliki mücerret bir muameledir. Bu itibarla, borçlu, alacağın temlikine mesned teşkil etmiş olan hukuki münasebete müteallik defileri, temellük edene karşı ileri süremez.

Onun temellük edene karşı ileri sürebileceği defiler, bizatihi alacağın temliki akdine müteallik olanlardır. (112) Bu itiraz ve defiler şu şekilde tezahür edebilir:

Temlikte bulunan alacaklının medeni haklarını kullanma ehliyetini haiz olmaması, temlik akdinin irade fesadı ile bozulmuş olması, alacaklının temlik edilen alacakta tasarruf selahiyetini haiz olmaması, temlik mümessil vasıtasiyle yapılmışsa mümessilin buna selahiyettar bulunmadığı, alacağın kanunen veya işin mahiyeti bakımından veya akden temlik edilebilirliği, bulunmadığı, alacagın ecele ve şarta bağlı bulunduğu ve bu ecelin gelmemiş veya şartın tahakkuk etmemiş olduğu hususunda itiraz ve defilerdir.(113)

Burada hususi olarak üzerinde durulması gereken bir mes’ele şudur: Eşlerden birisi, diğerindeki alacağını üçüncü şahsa devretmiş olursa, borçlu eşin eş hakkında icraya müracaat edilemiyeceği hakkındaki defiler muteber olur mu? Bu husus ihtilaflıdır. Bir fikre göre, eş böyle bir temlik halinde MK. 165/I’e dayanarak, de fide bulunabilir. Temyiz
Mahkemesi bazı içtihatlarında bunu kabul etmiştir. Buna karşı, İsviçre’de daha kuvvetli bir cereyan, böyle bir defin ileri sürülemiyeceği kanaatindedir. Temyiz Mahkemesi, İİD. 5.11.1962 tarih ve 10941/1189 sayılı içtihadı ile bu görüşü benimsemiştir. Bu temayülün istinad etmiş olduğu esas şudur: MK. 165/I’e göre, eşler arasındaki cebri icra
yasağında, evlilik birliği içinde, bir eşin diğeri aleyhine zora başvurmasının bu birliği ihlal edeceği endişesi yatar.

Halbuki, üçüncü şahsın aynı yola gitmesi, eşin diğeri aleyhine takip yapması manasına gelmez ve bundan dolayı evlilik birliğinin sarsılacağı iddia edilemez:

Diğer taraftan, BK. 132/3 fıkrası hükmüne-göre, evlilik bağı mevcut iken karı kocadan birinin diğerinde olan alacağı hakkında, müruruzaman cereyan etmez. Kanun bu hükümle, eşler arasında cebri icraya başvurulmasının doğuracağı mahzurları bertaraf etmek istemiştir. Eğer, üçüncü şahsın takibini BK. 165/I’e göre durduracak olursak, onun
hakkında müruruzaman cereyan edeceğine göre, temellük edilen alacak felce uğratılmış olur.

Kanaatimizce, bu fikirler arasında uygun olanı, eşin alacağını temellük eden kimse aleyhine, MK. 165/I’e göre diğer eşe müdafaa hakkı tanıyan fikirdir. Filhakika: MK. 165/1’in muhafaza etmiş olduğu evlilik birliğinin menfaati, eşlerden birinin takibi ile ihlal edilebileceği gibi, bir eşten alacağı temellük eden kimsenin takibi ile de ihlal edilebilir.

Eşin, sırf 165/I’de mevcut memnuniyeti bertaraf etmek için, alacağını temlik etmesi uzak bir ihtimal değildir. Bu yola gidilmesi de, kanuna karşı hile teşkil eder. Eşler arasında, müruruzaman cereyan etmiyeceği, buna karşı temellük eden bakımından böyle bir durumun bulunmadığı ileri sürülemez. Zira, eşten alacağı temellük eden üçüncü şahsın durumu, tıpkı eşin durumu gibidir. Bu itibarla, nasıl eşe karşı müruruzaman cereyan etmiyorsa, temellük eden kimseye karşı da cereyan etmiyeceği kabul edilebilir. Zaten, alacak bütün vasıflan ile temlik edenden temellük edene
geçmiştir.

c. Takasın dermeyanı

Temellük edenle, borçlu arasındaki, temlikin hükümlerinden bahsederken son üzerinde durulması gereken bir husus da, borçlunun takası dermeyan edip edemiyeceği mes’elesidir. Takasın dermeyan edilebilmesi için, taraflar arasında ayniyet ve karşılıklılık olması gerekir.(114) Temlikte, borçluya, ilk nazarda takas dermeyan hakkının verilemiyeceği ileri sürülebilir. Zira, borçlunun borcu ile temellük eden arasında bir alacak karşılığı yoktur.(115) Ancak, kanun burada borçluyu himaye etmek için, bu karşılıklık şartı olmamasına rağmen, borçlunun yine de takas dermeyan edebileceğini kabul etmiştir(116) Yeter ki, onun takas dermeyan etme hakkını veren alacağı temlikten
evvel muacceliyet kespetmiş olsun. Bu husus BK. 167’inci maddesinin 2. fıkrasında şöyle ifade edilmiştir:

“Borçlunun alacağı temlik eden zimmetinde temlike vakıf olduğu zaman müeccel bir alacağı var idiyse bu alacağın
temlik edilen alacaktan sonra muacceliyet iktisap etmiş olmaması şartiyle borç ile takas edilmesini talep edebilir.”

*(Bu yazı. 1981 senesinde, Doçentlik deneme dersi olarak teklif edilmiş olan mevzuun genişletilmiş şeklidir. Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF. Ögretim üyesi) 

  1. Tekinay S. S. – Akman S. – Burcuogıu H.-‘ Altop A.: Tekinay Borçlar Hukuku – Genel
    Hükümler I, 5. bası Istanbul 1985.317; Feyziogıu N. F.: Borçlar Hukuku – Genel Bilgiler
    C. II Istanbul 1977.’614; Tunçoma! K.: Türk Borçlar Hukuku i-Genel Hükümler Istanbul
    1976, 1074.
  2. Tekinay – Akrnan – Burcuo!lu – Altop: 1985.317; Saymen F.R – Elbir H. K.: Türk Borçlar
    Hukuku i-Umumi Hükümler Istanbul 1958.358.
  3. 3yon Tuhr A. (Edege C.): Borçlar Hukuku C. II, ıst~bul 1953. 887; Tunçoma~ K.: 1976.
    1074. ‘
  4. Von Tuhr A.: 1953,887; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 327; Tunçoma~ K.: 1976. 1074.
  5. TeıclnaY-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 330; Tunçomag K.: 1976, 1075.
  6. Teki~ay-Akman-Burcuo~lu-Altop: 1985, 318; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 328;
    Tunçoma~ K.: 1976, 1086.
  7. Tekinay-Akman-Burcuo~lu-Altop: 1985. 320; Saymen F.H. – Elbir’ H.K.: 1958,331;
    , Feyzio~lu N. F. Borçlar Hukuku – Genel Hükümler c.lI ıstanbul 1977,635-6;36.
  8. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985,323; Saymen F.H. Elbir H.K. 1958, 339; Feyziogıu N.F.: 1977. 630.
    8a. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 328; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 318;
    Tunçomag K.: 1976, 1086; Feyziogıu N.F.: 1977,613.
  9. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958. 329, Feyziogıu
    N. F.: 1977,624; Tunçomag K. 1976, 1090 .
  10. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 318 mealen; Saymen F.H.- Elbir H.K.: 1958.
    328; Tunçomag K. 1976, 1074; Feyziogıu N.F.: 1977, 613.
  11. Saymen F.H. – Elbir RK.: 1958,329; Feyziogıu N.F.: 1976, 614; Tunçomag K.: 1976, .
    1093.
  12. Sa~men F.R – Elbir H.K.: 1958.329; Feyziogıu N.F.: 1977•.613.
  13. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,330; Tunçomag K.: i976. 1091; Feyziogıu N. F.: 1977.
    614; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Alıop: 1985, 318.
  14. von Tuhr A.: Borçlar Hukuku d, Istanbul 1952, ll’ vm.
  15. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 350; Saymen F.H.-Elbir H.K.: 1958, 334;
    Tunçomag K.: 1976, 1078; Feyziogıu N.F.: 1977,619.
  16. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 350; Feyziogıu N.F.: 1977, 620; T~nçomag K.:
    1977, 1078. .
  17. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 351; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 335;
    Tunçomag K.: 1976, 1079; Feyziogıu N.F.: 1977, 621.
  18. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 320; Saym’en F.H. – Elbir H.K.: 1958, 331;
    Feyziogıu N.Fo: 1977, 635-636; TunçoJ1la~ K.: 1976, 1038.
  19. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 320; Tunçomag K.: 1976, 1039; Feyziogıu N.F.:
    1977,635-636; Saymen F.H.: – Elbir H.K.: 1958,331-332.
  20. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Alıop: 1985, 320; Feyziogıu N.F.: 1977, 636.
  21. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 332; Feyziogıu N.F.: 1977; 636; Tunçomag K.: 1976,
    1088.
    o o
  22. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958. 332; Feyziogıu N.F.: 1977. 636; contra Tunçomag K.:
    . 1976,1088; von Tuhr A.:’S. 93 vd. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958~332 dip notu 21.
  23. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: ı985, 321,; Saymen F.H.. – Elbir H.K.: 1958, 332;
    Feyziogıu N.F.: 1977,637.
  24. 2Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985. 321; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958. 332;
    Feyziollu N.F.: 1977, 637. .
  25. 0re1dnay-Akman-Burcuoglu-Allop: 1985, 321; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958. 332.
  26. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 333; Tunçomag K.: 1976, 1121; Feyziogıu N.F.: 1977,
    663.
  27. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958. 333; Tunçomag K.: 1976, 1121; Feyziogıu N.F.: 1977,
    664.
  28. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,333; çaga :r.: Deniz Ticaret Hukuku i giriş-gemi-<lonatan
    ve kaptan 7. t. Istanbul, 1987. 96. ‘
  29. Tekinay”Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 322; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 332;
    Feyziogıu N.F.: 1977, 638.
  30. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985,321; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,334.
  31. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 322.
  32. Saymen F.H. – Elbir HK.: 1958, 334; Feyzio~lu N.F.: 1977, 638.
  33. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,335; Feyzioııu N.F.: 1976, 638.
  34. Tekinay-Akman-Burcuo~lu-AI!op: 1985, 323; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 339;
    Feyzioğlu N.F.: 1977, 663; Tunçomağ K.: 1?76, ıo83.
  35. Tekinay-AJonan-Burcuogliı-Altop: 1985, 324; Saymen F.H. – Elbir H.Ko: 1958, 339;
    Tunçomag Ko: 1976, 1084; Feyziogıu N.Fo: 1977, 630; ArsebUk E.: Borçlar Hukuku c.II
    Istanbul 1944, 1108.
  36. Saymen H.F. – Elbir H.K.: 1958, 339; Tunçomaı K.: 1976, 1084; Feyzioııu N.F.: 1977.
    6300
  37. Saymen H.F. – Elbir H.K.: 1958,340; Tunçomag K.: 1976, 1084.
  38. Saymen.HoFo – Elbir H.K.: 1958,340.
  39. Tekinay-Akman-Burcuoglu-AIıop: 1985. 326; Saymen F.Ho – Elbir H.K.: 1958, 340;
    Tunçomag K.: 1976, 1084; Feyziogıu N.F.: 1977,631; ‘ArsebUk Eo: 1944, 110; Uygur T.:
    1990, lçtihath-Açıklamah Borçlar Kanunu -genel hükümler c.II Ankara 1990, 162.
  40. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 326; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 340;
    ArsebUk E. 1944, 1111; Tunçomag K.: 1976, 10840
  41. Tekinay-Akman-Burcuo~lu-Altop: 1985, 326; Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 340-341;
    Uygur T.: 1990.812; ArsebUk E.: 1944, 1112; Tunçomag K.: 1976. 1085.
  42. Tekinay-Akman-Burcuo~ıu-Altop: 1985, 327; Saymen F.H.- Elbir H.K.: 1958, 341;
    Tunçomag K.: 1976, 1085.
  43. Saymen F.H.-Elbir H.K. 1958, 341; ArsebUk E.: 1944, i117.
  44. ibidem
  45. Saymen F.H.-Elbır H.K.. 1958, 341.
  46. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 331; Saymen F.H.-Elbir H.K.: 1958. 342;
    Arsebük E.: 1944,1118; Feyziogıu N. F.: 1977,641; Tunçomag K.: 1976. 1104.
  47. Tekinay-Akman-Burcuoglu-A1top: 1985,331; Saymen F. H. – Elbir H. K.: 1958,342-343;
    Tunçomag K.: 1976. 1104; ATsebük E.: 1944. 1119-1120; Feyziogıu N. F.: 1976, 641-.
    642. .
  48. Saymen F. H. – Elbir H. K.: 1958,342; Uygur T.: 1990.843; Feyziogıu N. F.: 1977.641;
    Arsebük E.: 1944. 1121; Tunçomag K.: 1976. 1104.
  49. Saymen F.H.-Elbir H. K.: 1958. 342; Tunçomag K: 1976, 1105; Tekinay-AkmanBurcuoglu-Altop :1985, 330; Arsebük E.: 1944, 1121; Feyziogıu N. F.: 1977.641; Uygur
    T.: 1990, 843.
  50. Saymen F. H. – Elbir H. K.: 1958.342; Feyziogıu N. F.: 1977,641; Arsebük E.: İ944.
    1121; Tunçomag K.: 1976, 1105.
  51. Saymen F. H. – Elbir H. K.: 1958,342; Feyziogıu N. F.: 1977,641.
  52. Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 331; Saymen F. H. – Elbir H. K.: 1958. 342;
    Arsebük E.: 1944. 1113; Tunçomag K.: 1976, 1104, Feyziogu N. F~: 1977,642: Uygur T.:
    1990. 843.
  53. Tekinak-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 331; Saymen F.H. – Elbir H. K.: 1958. 342;
    Arsebük E.: 1944, 1119; Feyziogıu N. F.: 1977, 642; Tunçomag K.: 1976, 1102. Uygur
    T.: .1990, 843.
  54. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 343;. Arsebük E.: 1944, 1119; Feyziogıu N.F.: 1977,
    643; Tunçomag K.: 1976, 1104.
  55. SaymenF.H. – Elbir H.K.: 1958,343; Tunçomaı K.: 1976, 1104; Arsebük E.: 1944, 1119;
    Uygur T.: -1990; 843.
  56. ibidem
  57. SaymenF.H. – Saybir H.K.: 1958, 343, Feyzioı1u N.F.: 1977, 643; Uygur T.: 1990,44;
    Anebük E.: 1944, 1122.
  58. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,343; Feyziogıu N.F.: 1971,.643; Tunçomal K.: 1976,
    1133; Uygur T.: 1990,844; Arsebük E.: 1944, 1122.
  59. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 343; Arsebük E.: 1944, 1122; Uygur T.: 1990, 844;
    Tunçomag K.: 1976, 1105; Feyziogıu N.F.1977, 643; Tekinak-Akman-Burcuoglu-Altop:
    1985, 332. .
  60. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 343; Feyziogıu N.F.: 1977, 641; Tunçomag K.: 1976,
    1105; Uygur T.: 1990,843; Arsebük E.: 1944, 1118.
  61. ibidem
  62. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,344; Uygur T.: 1990, 843; Tunçomag K.: 1976, 1105;
    Feyziogıu N.F.: 1977, 641; Tekinay-Akman-Butcuoglu-A1top: 1985, 331; Arsebük E:
    1944, 1122.
  63. SaYmen F.H. – Elbir H.K.: 1958,344; Feyziogıu N.F.: 1977, 644 -vm;Tunç~mag K.: 1976,
    1106; Uygur T.: 1990; 833 vm; Tekinay-Akrnan-Burcuoglu-Alıop: 1985,331.
  64. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 344; Feyziogıu N.F.: 1977, 652; Tunçomat K.: 1976,
    1097; Arsebük E.: 1944, 1123; TekinaY-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985,339 mea1en
  65. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 344; Uygur T.: 1990, 832; Arsebük E.: 1944, 1123;
    Tunçoma! K.: 1976, 1106; Feyziotıu N.F.: 1977, 653; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop:
    1985, 339.
  66. Saymen F.H. – Elbir H.K.: .1958, 344; Feyzio!lu N.F.: 1977, 653; Arsebük E.: 1944,
    1124; Uygur T.: 1990, 833; Tekinay-Akrnan-Burcuoglu~Alıop: 1985, 339.
  67. ibidem.
  68. Saymen F.H.. ElbirH.K.: 1958, 344; Tunçomag K.: 1976, 1107; Feyziogıu N.F.: 1977,
    654; Arsebük E.: 1944, 1124; Uygur T.: 1990, 832; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop:
    . 1985, 339. .
  69. ibidem
  70. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 345; Feyziogıu N.F.: 1977, 654; Tunçoma! K.:1976,
    1110; Uygur T.: 1990, 843; Arsebük E.: 1944,1130.
  71. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 345; Tunçoma~ K.: 1976, 1107; Feyzio~ıu NF.:
    , 1977.654; Uygur To: 1990, 832; Arsebük Eo: 1944, 1124; Tekinay-Akman-Burcuo~luAltop: 1985-339. .
  72. ibidem
  73. Saymen F.H. _ E1bir H.K.: 1958; 345; von Tuhr: t. 96, 923; Arsebük E.: 1944, 1125;
    Tunçoma~ K.: 1976. 1108.,
  74. Tunçoma~ K.: 1976. 1108; Arsebük E.: 1944, 1126; Tunçoma~ K.: 1976, 1108; TekinayAkman-Burcuo~lu-A1top: 1985, 340.
  75. Uygur To: 1990. mea1en; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985. 340; Saymen F.H. –
    Elbir H.K.: 1958, 3450
  76. Tekinay-Akman-Burcuo~lu-Altop: 1985, 340.
  77. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 345; Tunçoma~ K.: 1976, 1107; Feyzio~lu N.F.: 1977.
    . 654; Tekiriay-Akman-Burcuo~lu-A1top; 1985. 339; Arsebük E.: 1944, 1127.
  78. Saymen F.H. -Elbir H.K.: 1958. 345; Arsebük E.: 1944. 1125; Feyzio~lu N.F.: 1977. 653;
    . ‘rekinay-Akman-Burcuo~lu-Altop: 1985. 339 a contrario
  79. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 345. Tunçoma~ K.: 1976, 1108; Tckinay-AkmanBurcuo~lu-Altop: 1985, 34L ‘
  80. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,’345; Tunçoma~ K.: 1976, 1108; Arscbük E.: 1944. 1128;
    Uygur T.: 1990, 833. .
  81. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 346; Arscbük E.: 1944. 1130; Uygur T.: 1990, 834;
    TekiTlay-Akman-Burcuo~lu-Altop: 1985, 341; Fcyzio~lu N.F.: 1977. 645; Tunçomag K.:
    1976, 1110.
  82. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 326; Feyziogıu N.F.: 1977, 654; Tunçomag K.: 1976.
    1110; UygurT. 1990,834; Arsebük E.: 1944,1130.
  83. ibidem
  84. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 346; Arsebük E.: i944, 113’1; Tekinay-Akman-BurcuogıuAlıop: 1985,342; Uygur T.: 1990, 835; Feyziogıu N.F.: 1977.656; Tunçomag K.: 1976.
    1i 10.
  85. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958. 346; von Tuhr A.: f. 96, 928 vm.; Tekinay-AkmanBurcuoglu-Altop: 1985. 342; Uygur T.: 1990. 835; Feyziogıu N.F.: 1977, 656 Tunçoma~
    Ko: 1976. 1110.
  86. ~ek:nay-Akman-Burcuoglu-Allop: 1985, 342; Tunçomag Ko: 1976, 767.
  87. Saymen FoHo- Elbir H.K.: 1958. 346.
  88. Saymen F.H..- Elbir RKo: 1958, 346; Tunçomag K.: i976, 1098 mealen; Uygur T.: 1990.
    843; Feyziogıu NoF.: 1977, 645; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 343; Arsebük
    Eo: 1944, 1092.
  89. Saymen F.Ho-Elbir H.K.: 1958,347; Tekinay-Akman-Burcuoılu-Altop: 1985, 343; Uygur
    T.: 1990,845; Arsebük E.: 1944, 1012; Feyzioııu N.F.: 1977,644; Tunçomaı K.: 1976,
    1098.
  90. ibidem
  91. Saymen’ F.H. – Elbir H.K.: 1958,347.
  92. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,348; Uygur T.: 1990, 845; Feyzio~lu N.F.: 1977, 646.
  93. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 348; Tunçoma~ Ko: 1976, 1100; Ars’ebük E.: 1944, 1093;
    Uygur To: 1990, 853; Feyzio~lu N.F.: 1977, 648.
  94. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 348; Feyziogıu N.F.: 1977, 648; ArsebUk E.: 1944,
    . 1093; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Alıop: 1985, 347; Tunçomag K.: 1976; 1100; Uygur T.:
    1990, 853.
  95. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 348; Tunçomag K.: 1976, 1100; Feyzioğlu N.F.: 1977,
    640; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 347; Uygur T.: 1990, 853.
  96. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1977,647; Uygur T.: 1990,845.
  97. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 350.
  98. Saymcn F.H. – Elbir H.K.: 1958, 349; Feyziogıu N.F.: 1977, 640 mealen; Tunçomag K:
    1976, 1098.
  99. Saymcn F.H. – Elb’ir H.K.: 1958, 350; Tekinay-Akman-Burcuoglu-A1top: 1985, 347;
    Uygur T.: 1990, 845; Tunçomag K.: 1976. 1103; Feyziogıu N.F.: 1977, 650; ArsebUk E.:
    1944. 1092.
  100. 1Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 250; Tekinay-Akman-Burcuoglu-Altop: 1985, 347;
    Tunçoma# K.: 1976, 1103; Feyziogıu N.F.: 1977, 650-651.
  101. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 350; Tekinay-Akman-Burcuoglu-A1t~p: 1985, 352;
    Uygur T.: 1990,853; Feyziogıu N.F.: 1977,651; Arsebük E.: 1944, 1093-1094.
  102. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 350.
  103. ibidem
  104. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958,350.
  105. ibidem
  106. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958. 350; Feyzio~lu N.F.: 1977, 657; ArsebUk E.: 1944,
    1128.
  107. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958, 350; Feyzio~lu N.F.: 1977, 657 mealen.
  108. Saymen FR – Elbir H.K.: 1958. 350.
  109. ibidem
  110. Saymen F.H. – Eıbir H.ı(.: 1958,351.
  111. Saymen F.H. _ Elbir H.K.: 1958. 351; Feyzio~lu N.F.: 1977. 658; Arsebük E.: 1944,
    1132-33; Uygur T.: 1990, 835-836; Tunçomaı K.: 1976, 1113; Tekinay-AkmanBurcuoılu-Altop: 353
  112. Tekinay-Akman-Burcuo~lu-Altop:1985. 336; Uygur T.: 1990. 836; Tunçoma~ K.: 1976,
    1114; Arsebük E.: 1944. 1133; Feyzio~lu N.F.: 1977, 659; Saymen F.H. – Elbir H.K.:
    1958. 351.
  113. Saymen F.H. Elbir H.K.: 1958, 351; Uygur T.: 1990. 836; Feyzio~lu N.F.: 1977. 658;
    Tunçoma! K.: 1977, II 13.
  114. Saymen F.H. – Elbir H.K.: 1958.. 352; Fcyziogıu N.F.: 1977. 659-660; Uygur T.: 1990.
    836′ mealen; Tunçomag K.: 1976. 111.
  115. ibidem .
  116. Saymcn F.H. – Elbir H.K.: 1958.352; Uygur T.: 1990.836; Tunçomag K.: 1976,1115.
    1116.

 

Write a Comment