Davacı vekili 16/10/2012 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilinin doçent doktor sıfatıyla … Üniversitesinde İngiliz Dili ve Edebiyatı Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümlerinde ders veren bir akademisyen olduğunu, müvekkilinin geçmişinin başarılarla dolu olduğunu, uluslararası düzeyde makalelerinin bulunduğunu, ilk kitabını dünyanın en ünlü akademik yayınevlerinden biri olan “Oxford Üniversitesi Yayınevi” aracılığıyla piyasaya sürdüğünü, anadili İngilizce olmadığı halde Anglo-Amerikan edebiyatı alanında dünya çapında kendine yer edinen nadir bilim insanlarından biri olduğunu, müvekkilinin bu akademik çalışma ve yayınlarını kendi soyadı olan “Ç…l” ile verdiğini, edebiyat ve bilim alanında bu soyadıyla tanındığını,
T.C YARGITAY
2.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 20471
Karar: 2015 / 8704
Karar Tarihi: 28.04.2015
(AİHS m. 8, 14, 16) (2709 S. K. m. 10, 41, 90) (4721 S. K. m. 187) (ANY.MAH.10.03.2011 T. 2009/85 E. 2011/49 K.)
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalılardan Nüfus İdaresi tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 28.04.2015
Yerel Mahkeme Kararı
Davacı vekili 16/10/2012 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilinin doçent doktor sıfatıyla … Üniversitesinde İngiliz Dili ve Edebiyatı Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümlerinde ders veren bir akademisyen olduğunu, müvekkilinin geçmişinin başarılarla dolu olduğunu, uluslararası düzeyde makalelerinin bulunduğunu, ilk kitabını dünyanın en ünlü akademik yayınevlerinden biri olan “Oxford Üniversitesi Yayınevi” aracılığıyla piyasaya sürdüğünü, anadili İngilizce olmadığı halde Anglo-Amerikan edebiyatı alanında dünya çapında kendine yer edinen nadir bilim insanlarından biri olduğunu, müvekkilinin bu akademik çalışma ve yayınlarını kendi soyadı olan “Ç…l” ile verdiğini, edebiyat ve bilim alanında bu soyadıyla tanındığını, müvekkilinin Prof. Dr. Ahmet Ç..’un tek çocuğu olup ailesinin soy ismini kendisinden sonra devam ettirecek bir varisinin de bulunmadığını, …Üniversitesinde Kültürler, Uygarlıklar ve Fikirler adlı programda yardımcı doçent sıfatıyla öğretim üyesi olan W.N.C. ile 07/07/2012 tarihinde evlendiğini, evlendikten sonra kendi soyadının yanında “C..” soyadını kullanmak zorunda kaldığını, soyadının değişmesinin akademik kariyeri ve mesleğinde bir takım zorluklarla karşılaştığını, müvekkilinin kadın olarak bir birey olduğunu ve soyadı gibi kişiye sıkı sıkıya bağlı devredilmez bir kişilik hakkının kullanım hakkına haiz olduğunu, bu hakkın kullanılmasının Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu belirterek, müvekkilinin evlenmekle edindiği “C..” soyadının iptaliyle kendi soyadı olan “Ç..”u kullanmasına karar verilmesine talep ve dava etmiştir.
Dahili davalı W.N.C. 12/03/2013 tarihli duruşmadaki beyanında, davacı eşi tarafından açılan kendi kızlık soyadını kullanmasına ilişkin davayı kabul ettiğini belirtmiştir.
Davalı Nüfus İdaresine ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına tebligat yapılmasına karşın davaya karşı bir cevap vermemişlerdir.
Davacıya ait nüfus aile kayıt tablosu getirtilmiş, davacının Amerika Birleşik Devletleri uyruklu W.N. C. isimli kişiyle evli olduğu, evlendiği kişinin soyadı yanında önceki soyadını da kullandığı görülmüştür.
Nüfus idaresi davada hasım gösterilmiş ise de esasen bu dava Nüfus Hizmetleri Kanunundan değil Türk Medeni Kanununun 187 nci maddesi uygulamasından kaynaklanan bir davadır.
Anayasanın 10. maddesi kadın ve erkek arasındaki eşitliğe, 41 inci maddesi ise eşler arasındaki eşitliğe yer vermiştir.
Türk Medeni Kanununun 187 nci maddesi kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağını, ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceğini düzenlemiştir.
Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 8 ve 14 üncü maddeleri ile de üye devletler herkesin özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini, demokratik bir toplumda zorunlu olmadıkça bu hakların kullanılmasına müdahale etmemeyi, Sözleşmeyle tanınan hak ve özgürlükten yararlanmanın cinsiyet de dahil olmak üzere hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanmasını taahhüt etmişlerdir.
Bu taahhüt AİHM’nin zorunlu yetkisini tanımayı ve mahkemenin kararlarıyla bağlı olmayı da içermektedir.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi ile de Türkiye Cumhuriyeti devleti insan hakları ve temel özgürlüklerin kadınla erkek eşitliğine dayalı olarak kullanılmasını, bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan cinsiyete bağlı bir ayrım yapılmamasını, kadın ve erkek eşitliği ilkesini yasalarına dahil etmeyi, kadın haklarının erkeklerle eşit temelde himayesini, kadınlara karşı herhangi bir ayrımcı hareket yapılmasından kaçınmayı, kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan mevzuatın değiştirilmesini ve bu arada sözleşmenin 16 ncı maddesiyle de kadına evlenmede erkeklerle eşit hak sağlanmayı, bu arada aile adını, mesleğinin seçimini eşit olarak sağlamayı yükümlenmiş, ihtiyari ek protokol ile de Sözleşme hükümlerine aykırı davranılması halinde Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesine başvuru koşulunu kabul ve taahhüt etmiştir.
Diğer yandan Anayasanın 90. maddesiyle usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalara kanun gücü verilmiş, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerle yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınacağı hükmü getirilmiştir.
Davacı evlendikten sonra da kocasının soyadı yerine önceki soyadını kullanmak istemektedir. Türk Medeni Kanununun 187 nci maddesi davacının bu hakkını kullanmasına engeldir. Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi ve bunlara bağlı ek protokoller kadının soyadını seçme hakkını bir temel hak olarak belirlemiş ve üye devletler kadının bu hakkını kullanmasına olanak sağlamayı taahhüt etmişlerdir.
Ayrıca Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi 28.04.1995 tarihli 1271 sayılı tavsiye kararında evlilikte ortak bir soyadının seçiminde eşler arasında tam bir eşitlik sağlamayı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise 05.02.1985 tarihli 2 sayılı tavsiyesinde eşlerden birinin kendi soyadını değiştirerek diğerinin soyadını almasını yasal bir zorunluluk olmaktan çıkarılmasına dair bir düzenleme yapılmasını önermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 20.12.1995 tarihinde yapılan bir başvuru üzerine 29865/96 başvuru numaralı Ünal-Tekeli davasında 16.11.2004 tarihinde verdiği kararla evlenen kadının kocasının soyadını almasına dair hükümetin kocanın soyadı vasıtasıyla aile birliğini yansıtarak kamu düzenini sağlamaya yönelik savunmasını ikna edici bir gerekçe olarak kabul etmemiş, TMK.’nun 187 nci maddesiyle getirilen kocanın soyadı önünde kadının önceki soyadını kullanma hakkını eşitlik ve ayrımcılığın ortadan kaldırılmasında yeterli görmemiş, sonuç olarak aile birliğini ortak bir aile ismi aracılığıyla yansıtma amacı söz konusu davada şikayet konusu olan cinsiyete dayalı farklı muamele için yeterli bir gerekçe oluşturmadığına karar vermiştir.
Davacı evlendikten sonra mesleki ve sosyal hayatta tanınabilirliğine engel olunmaması bakımından kocasının soyadını kullanmak istememektedir. Elbette ki tanınmasına ilişkin olarak önceki soyadını kullanmakta hukuki yararı vardır. Fakat asıl olarak yukarıda bahsedildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Devletinin taraf olduğu sözleşmenin de tanınan hakları kullanmak tamamiyle davacının tercihindedir ve devletimiz de bu sözleşmeleri tanımak ve yürürlüğe sokmak iradesiyle ve Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişiklikle davacının bu hakkını kullanmayı korumayı taahhüt etmiştir. Zikredilen sözleşmeler kadının soyadını kullanmasına ilişkin TMK.’nun 187 nci Maddesiyle çeliştiğine göre üstün norm niteliğinde bulunan, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyen bu sözleşme hükümlerinin mahkememizde görülen davada uygulanması gerekir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru sonucu baktığı 2013/2187 başvuru nolu davada 19.12.20013 tarihinde oy birliğiyle evli kadının önceki kendi adını kullanmasının engellenmesi sonucunu doğuran kararla Anayasanın 17 nci maddesiyle güvence altına alınan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 10.03.2011 tarih 2009/85-2011/49 sayılı kararı yönünden bir değerlendirme yapacak olursak hemen söylemek gerekir ki, Anayasa Mahkemesinin TMK’nun 187 nci maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına dair bu kararı bir tespit kararıdır. Zaten Anayasa’nın 90/son maddesindeki düzenleme de iç hukuk kurallarıyla milletlerarası anlaşma hükümlerinin çatışması halinde Anayasa’ya aykırı olsa dahi milletlerarası anlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğine dairdir. Dolayısıyla eylemli olarak Anayasa Mahkemesinin, TMK’nun 187 nci maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığının bağlayıcılığı ilkesi sadece bu yasa hükmüne hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyici şekilde aykırı davranılması halinde söz konusu olabilecektir.
Bu bakımdan Anayasa Mahkemesinin iki kararı arasında bir çelişkinin varlığından söz edilemez. Hatta uyumlu, bir birini tamamlayan iki karar olduğu söylenebilir.
Netice itibariyle davacının mesleki ve sosyal yaşam ortamı bakımından tanınabilirliği nedeniyle evlendikten sonra da önceki soyadını kullanmakta hukuki yararı olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi, bunlara bağlı protokol ve tavsiye kararları hükümleri ile de davacının evlendikten sonra önceki soyadını kullanma hakkının korunması nedeniyle” davanın kabulüyle evli davacının bekarlık soyadını kullanmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın kabulü ile … ili, Merkez ilçesi, 15 Mayıs Mah/köyü, C:151, H:545’te nüfusa kayıtlı Ahmet ve Hüsniye’den olma, 13/01/19.. .. doğumlu, .. TC kimlik numaralı davacı A. Ç. C.’in evlenmekle edindiği “C.” soyadının iptaliyle davacının sadece kendi kızlık soyadı olan “Ç..” soyadını kullanmasına,
Alınması gerekli 4,05 TL harcın davacıdan tahsiliyle hazineye irat kaydına.
Davalı Nüfus İdaresinin ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yasal hasım olması, davalı eşin ise davanın açılmasına sebebiyet vermemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,
Davacı vekili lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılan ve karar tebliğ giderlerinden geriye kalan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda HUMK.nun 432 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde temyiz için Yargıtay’a başvurma yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 10.06.2014