Bu durumda mahkemece, davacının talep edebileceği tazminat belirlenmeden önce ibraname verildiği; davacı vekilinin 02.09.2014 tarihli dilekçesiyle, ibranamenin sigorta şirketi dışındaki diğer davalılar yönünden kabul edilmediği ve zararın belirlenmesi gerektiği iradesinin tekrarlandığı hususları göz önünde bulundurularak; alınacak uzman bilirkişi raporuyla, yapılan ödemenin düşülmesinden sonra davacının talep edebileceği bakiye tazminat miktarının saptanması ve oluşacak sonuca göre (davalı … şirketi dışındaki) diğer davalılar yönünden bir karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ve eksik incelemeyle yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
T.C YARGITAY
17.Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 3437 Karar: 2018 / 6105 Karar Tarihi: 19.06.2018 |
(4721 S. K. m. 4) (6098 S. K. m. 56) (818 S. K. m. 47) (YİBK. 22.06.1966 T. 1966/7 E. 1966/7 K.) (YHGK. 23.06.2004 2004/13-291 E. 2004/370 K.)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, 28/09/2012 tarihinde davacının yolcusu olduğu ve davalılardan …’in sevk ve idaresindeki … plakalı aracın, zorunlu şekilde park eden … plakalı araca arkadan çarpması sonucu müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, araç malikinin diğer davalı … olduğunu ve aracın … Sigorta AŞ’ye sigortalı bulunduğunu, davacının olayda kusuru olmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 40.000,00 TL manevitazminatın kaza tarihinden itibaren davalılar … ve …’ten müştereken ve müteselsilen, 60.000,00 TL maddi tazminatın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …. vekili ile diğer davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı tarafın maddi zararının karşılanmış olması nedeniyle maddi tazminat yönünden esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması talebinin reddine, davacının manevi zarar davasının kısmen kabulü ile; 7.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 28/09/2012 tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalılar İsmail ve Tuncer’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmiş; karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dava, trafik kazası sonucunda yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Somut olayda, yargılama aşamasında davacı vekilince imzalanan “İbraname, Feragatname ve Makbuz” başlıklı belgede, maluliyet zararı ve ferileri için 225.000,00 TL asıl alacak ve ayrıca ferileri olmak üzere ceman 272.725,00 TL’nin ödenmesi karşılığında dosyadan başkaca hak ve alacaklarının kalmadığı, dosyadan ve açılan/açılacak davalardan fazlaya ilişkin hakları da kapsar şekilde davalı … şirketinin, sigortalısının ve sürücünün tamamen, gayrikabili rücu olmak üzere kesin şekilde ibra edildiği” şeklinde düzenlenme yapılmış, ancak ibraname metninin alt kısmına davacı vekili tarafından “bakiye maddi tazminat ve manevi tazminat alacaklarımız ilişkin olarak diğer davalılar aleyhinde davaya devam etme ve sair tüm haklarımız ile fazlaya ilişkin taleplerimiz saklı kalmak kaydıyla ….’nin yargılama gideri talebi olmadığı beyanına istinaden ibra ederiz.” şerhi düşülerek imzalanmıştır.
Davacı vekili tarafından mahkemeye sunulan 02.09.2014 tarihli dilekçede ise; davanın konusuz kalması isteminin reddi gerektiği, davanın cismani zarar nedeni ile açılan ve niteliği gereği belirsiz alacağa ilişkin bir dava olduğu, ödeme yapılmasının ön koşulu olarak dayatılan matbu ibranamede diğer davalılar yönünden ibra iradesinin söz konusu olmadığı, açılan davada aktüer hesabı yapılarak davalının poliçe limiti ile sorumlu olduğu sınır kapsamında yaptığı ödemenin düşülerek maddi zararın hesaplanmasının ve davalılardan sadece davalı … şirketi hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına dair karar verilmesinin, talep edildiği görülmektedir.
İbranamenin mahkemeye sunulması üzerine, davacının maluliyet zararının belirlenmesi yönünden aktüer raporu alınmaksızın, maddi talep yönünden ve tüm davalıları kapsar şekilde, davanın konusuz kalması nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
Davacının, ibraname metnine düşmüş olduğu şerhten açık olarak anlaşılacağı üzere, davacı taraf davalı … şirketi dışındaki davalılar yönünden bakiye tazminat alacağına ilişkin taleplerini saklı tutmuş, davalı … şirketini ise (poliçe limiti kadar ödeme yapmış olması nedeni ile) ibra etmiş olup başka bir deyişle verilen ibra kısmi nitelikte olup, diğer davalılar yönünden davaya devam etme ve fazlaya dair sair hakların saklı tutulması, şartına bağlı olarak verilmiştir.
Kaldı ki anılan ibraname, davacının maluliyet zararı yönünden talep etmeye hakkı bulunan tazminat hesabı konusunda herhangi bir inceleme yapılmadan verilmiştir. Bu itibarla, davacının hak edeceği tazminat belirlenmeden önce verilen bu ibranamenin, henüz belirli hale gelmemiş alacağa ilişkin olduğu açıktır. Yukarıda da belirtildiği üzere, davacı taraf, vekili marifetiyle verdiği 02.09.2014 tarihli dilekçeyle de, matbu ibranamenin diğer davalılar yönünden verilmediğini, ibranamenin sadece sigorta şirketinin poliçe limiti ile olan sorumluluğuna ilişkin olduğunu ve tazminatın hesaplanması gerektiğini bildirmiştir.
Bu durumda mahkemece, davacının talep edebileceği tazminat belirlenmeden önce ibraname verildiği; davacı vekilinin 02.09.2014 tarihli dilekçesiyle, ibranamenin sigorta şirketi dışındaki diğer davalılar yönünden kabul edilmediği ve zararın belirlenmesi gerektiği iradesinin tekrarlandığı hususları göz önünde bulundurularak; alınacak uzman bilirkişi raporuyla, yapılan ödemenin düşülmesinden sonra davacının talep edebileceği bakiye tazminat miktarının saptanması ve oluşacak sonuca göre (davalı … şirketi dışındaki) diğer davalılar yönünden bir karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ve eksik incelemeyle yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
2- Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli ve tarafların kusur durumu da gözönünde tutularak, (818 sayılı BK’nun 47. maddesi) 6098 sayılı B.K.’nın 56. maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K’nın 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Belirtilen hususlar dikkate alındığında, olay tarihi, olayın meydana geliş şekli, tarafların kusur durumu, davacının yaşı ve maluliyet durumu dikkate alındığında davacı için takdir olunan manevi tazminatın çok az olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda (1) ve (2) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 19.06.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.