Toplu İş Sözleşmesini İmzalayan Sendikadan Başka Sendikanın Sözleşmeyi Değiştiremeyeceği

ÖZET: Bu durumda işveren sendikasının tarafı olduğu toplu iş sözleşmesini, sözleşmenin tarafı olmayan davalı işveren ile işçi sendikasının, işçi aleyhine değiştiremeyeceğini kabul etmek gerekir. Başka bir anlatımla toplu iş sözleşmesinde değişiklik ancak toplu iş sözleşmesinin taraflarınca gerçekleştirilebilir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.01.2017 tarihli ve 2015/9-464 E.-2017/136 K. sayılı kararında da sözü edilen Protokolün geçerli olmadığı sonucuna varılmıştır. Hâl böyle olunca, davalı işveren ile işçi sendikası arasında imzalanan …… tarihli Protokolün geçerli bir protokol olduğundan söz edilemeyeceğinden bilirkişi raporunun “2009 Yılında İmzalanan Ek Protokolün Geçerli Sayılmaması Halinde” başlığı altında yapılan hesaplamanın bir değerlendirmeye tâbi tutularak dava konusu alacaklarla ilgili karar verilmesi gerekir. O hâlde, Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

T.C YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2015/ 22-3027
Karar: 2019 / 157
Karar Tarihi: 14.02.2019

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 3. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 06.05.2014 tarihli ve 2013/481 E.-2014/248 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 03.02.2015 tarihli ve 2014/15986 E.-2015/2408 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı İsteminin Özeti:

Davacı işçi, davalı işyerinde çalıştığı sırada toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan haklarının tam olarak ödenmediğini ileri sürerek, fark ihbar ve kıdem tazminatı, fark fazla çalışma ücreti, ücret ile ikramiye alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı işveren vekili, davacının alacak taleplerinin zamanaşımına uğradığını, toplu iş sözleşmelerinin kendi dönemleri için bağlayıcı olduğunu, yeni toplu iş sözleşmesinin yapıldığı 01.09.2002 tarihi sonrası için daha önceki toplu iş sözleşmelerinin geçerli olamayacağını, bu dönemdeki alacakların da sözleşme tarihinden itibaren beş yıllık zamanaşımına uğradığını, bunun dışında davacının alacaklarının kendisine ödendiğini, 2009 yılında işveren ile sendika temsilcileri arasında yapılan protokol ile ücretlerin sabitlendiğini, protokol doğrultusunda davacının alacağının bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, 31.03.2009 tarihli protokolün geçerli olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

Gerekçe:

İşyerinde 21. dönem toplu iş sözleşmesinin 01.04.2007- 31.03.2010 tarihleri arasında yürürlükte kaldığı dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Grup toplu iş sözleşmesi, yetkili işçi sendikası ile Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası arasında imzalanmıştır.

Uyuşmazlık konusu protokol ise, 31.03.2009 tarihinde toplu iş sözleşmesinin 35/e maddesinde öngörülen 01.04.2009 tarihinde yürürlüğe girecek olan ücret artışıyla ilgilidir. Ancak protokol toplu iş sözleşmesinin tarafları yerine işveren yetkilileri ile işçi sendikası arasında düzenlenmiştir.

Toplu iş sözleşmesinde değişiklik ancak toplu iş sözleşmesinin taraflarınca gerçekleştirilebilir. İşveren sendikası 21. dönem toplu iş sözleşmesinde değişiklik yönünde bir protokolün yapılmadığını bildirmiştir. Bu itibarla, toplu iş sözleşmesinin ilgili hükmünün usulünce değiştirildiğinden söz edilemez. Bu yüzden protokol geçersiz sayılmalıdır. Bu durumda, hükme esas alınan bilirkişi raporunun seçenekli hesabından, protokolün geçersiz sayılması halinde hesaplanan alacakların değerlendirilmeye tabi tutularak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmektedir…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait iş yerinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin feshedildiğini, bir miktar ödeme yapıldığını ancak XVII, XVIII, IX ve XX. Dönem Toplu İş Sözleşmeleri (TİS) ve 06.06.2001 tarihli Protokol ile getirilen zamların uygulanmadığını ya da eksik uygulandığını ileri sürerek fark kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret ve ikramiye alacaklarının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, toplu iş sözleşmelerinin ilgili hükümleri doğrultusunda ücret zamlarının işçilerin almakta oldukları brüt ücretlerine uygulandığını, işçilerin önceki dönemden kalan eksik zamlarının sonraki dönem yapılacak pazarlıklarda tartışılıp değerlendirilmesinin mümkün olduğu, bir önceki TİS ile sağlanan hakların sonraki TİS dönemi bakımından kazanılmış hak teşkil etmeyeceğini, ayrıca 2009 yılında işveren ile sendika temsilcileri arasında yapılan Protokolün dikkate alınması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, işverenin kendi iş yeri için işçi sendikası ile yaptığı 31.03.2009 tarihli Protokolün geçerli olduğu, bu nedenle Protokolün geçerli sayılarak yapılan hesaplamaya itibar edilmesi gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle bozulmuştur.

Mahkemece, önceki gerekçe tekrar edilmiş, ilaveten Kayseri İş Mahkemelerince Protokolün geçerli olduğu kabul edilerek verilen kararları temyizen inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin Protokolün geçerli olduğuna ilişkin mahkeme tespitinin yerinde olduğu yönünde kararları bulunduğu belirtilerek önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından işveren yetkilileri ile işçi sendikası arasında düzenlenen 31.03.2009 tarihli Protokolün geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53’üncü maddesinde, işçilerin ve işverenlerin, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahip oldukları hükme bağlanmıştır.

07.11.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun (6356 sayılı Kanun) Geçici 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında “Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş uyuşmazlıkları mülga 2822 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayalı tüzük ve yönetmeliklere göre sonuçlandırılır.” hükmü bulunmaktadır.

2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun (2822 sayılı Kanun/ 2822 sayılı TİSGLK) 2’nci maddesinde toplu iş sözleşmesinin tanımına yer verilmiştir. Bu tanıma göre, “Toplu iş sözleşmesi, hizmet akdinin yapılması, muhtevası ve sona ermesi ile ilgili hususları düzenlemek üzere işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmedir.”

Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere toplu iş sözleşmesinin işçi tarafı mutlaka ve zorunlu olarak ilgili işkolunda kurulmuş ve faaliyet gösteren işçi sendikası olmalıdır (2822 sayılı TİSGLK m.12/1).

2822 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin ikinci fıkrasında ise, işveren sendikasının, üyesi olan işverenlere ait iş yerleri, sendika üyesi olmayan işverenin de kendi iş yeri veya iş yerleri için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olduğu hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla işverenin, iş yerinin dahil olduğu işkolunda kurulu bir işveren sendikasına üyeliği bulunuyorsa, toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi, üyesi olduğu işveren sendikasına ait olacaktır.

Toplu iş sözleşmesi de bir sözleşme olduğundan içeriğinin bunu akteden tarafların anlaşması ile değiştirilmesi mümkündür. Bu sonuç. sözleşme özgürlüğünün bir gereğidir.

275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nda (275 sayılı Kanun) toplu iş sözleşmesinin değiştirilmesi imkanı açıkça öngörülmüştü.

275 sayılı Kanunda yer verilen bu düzenleme 2822 sayılı Kanunda olduğu gibi 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesine Kanununa alınmamış, tarafların anlaşarak toplu iş sözleşmesinin süresini değiştirmeleri ve süresinden önce sona erdirmeleri engellenmiş fakat toplu iş sözleşmesinin süresi dışında yapılacak değişiklikler için herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Gerçekten Kanuna göre “Toplu iş sözleşmesi süresi, sözleşmesinin imzalanmasından sonra taraflarca uzatılamaz, kısaltılamaz ve sözleşme süresinden önce sona erdirilemez” (SenTisK. m. 35/2). Başka bir deyişle, yürürlükteki Kanunda toplu iş sözleşmesinin süresinin değiştirilmesi engellenmekte, bunun dışında yapılacak değişikliklere cevaz verilmektedir. Bu itibarla tarafların sözleşmede anlaşarak yapacakları değişiklikler -sözleşmenin süresi hariç- yasaklanmamıştır (Narmanlıoğlu, Ü.: İş Hukuku II Toplu İş İlişkileri, 2. Baskı, s. 366).

2822 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinin birinci fıkrasında da 6356 sayılı Kanun’nun 35’inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü yani toplu iş sözleşmesinin süresinin, sözleşmenin imzalanmasından sonra taraflarca uzatılamayacağı, kısaltılamayacağı ve sözleşme süresinden önce sona erdirilemeyeceği yönünde hüküm bulunduğundan bu Kanun döneminde de toplu iş sözleşmesinin süresi dışındaki hükümlerinin taraflarının anlaşması ile değiştirilebileceğini kabul etmek gerekir.

Şunu da belirtelim ki, değişikliğin toplu iş sözleşmesinin taraflarınca yani toplu iş sözleşmesini işçi sendikası ile işverenin üyesi olduğu işveren sendikası arasında imzalamış ise, işçi ve işveren sendikalarının; işçi sendikası ile işveren arasında akdedilmiş ise, bu ikisinin değiştirmesi mümkün olacaktır (Narmanlıoğlu, s. 366).

Uygulamada toplu iş sözleşmesindeki değişikliklerin Protokol adı altında yapıldığı görülmektedir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili iş yerinde yürürlükte olan TİS’ler ile getirilen zamların uygulanmadığını ya da eksik uygulandığını ileri sürerek fark işçilik alacakları talep etmiş olup, davalı vekili diğer savunmaları yanında müvekkili Şirket ile davacının üyesi olduğu sendika arasında yapılan Protokolün dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.

Uyuşmazlık konusu Protokol 31.03.2009 tarihli olup, işçi sendikası yetkilileriyle davalı Şirket ile dava dışı Süntaş A.Ş. temsilcileri arasında imzalandığı ve 21. Dönem Grup Toplu İş Sözleşmesinin ücret zammına ilişkin 35’inci maddesinin (e) bendi uyarınca 01.04.2009 tarihinde geçerli olmak üzere uygulanacak %4 (yüzdedört) oranındaki ücret artışının -işbu Protokolle belirlenen ve 31.03.2009 tarihi itibariyle bordrolara yansıyan baz ücret esas  alınarak- anılan baz ücret üzerine gerçekleştirileceği hususunun düzenlendiği görülmektedir.

Buna karşılık 28.09.2007 tarihinde imzalanan 01.04.2007-31.03.2010 yürürlük süreli Grup Toplu İş Sözleşmesinin davalı şirket iş yerlerini de kapsamak üzere Öz İplik-İş Sendikası ile Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası arasında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Bundan başka 21. Dönem Grup TİS’in tarafı olan işveren sendikasının Kayseri 2. İş Mahkemesinin 2011/32 Esas sayılı dosyasına gönderdiği, bu dosyaya da sunulan 20.12.2011 tarihli ve 1091 sayılı yazıda 21. Dönem TİS’deki ücret zamlarını değiştiren herhangi bir protokol yapılmadığı bildirilmiştir.

Bu durumda işveren sendikasının tarafı olduğu toplu iş sözleşmesini, sözleşmenin tarafı olmayan davalı işveren ile işçi sendikasının, işçi aleyhine değiştiremeyeceğini kabul etmek gerekir. Başka bir anlatımla toplu iş sözleşmesinde değişiklik ancak toplu iş sözleşmesinin taraflarınca gerçekleştirilebilir.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.01.2017 tarihli ve 2015/9-464 E.-2017/136 K. sayılı kararında da sözü edilen Protokolün geçerli olmadığı sonucuna varılmıştır.

Hâl böyle olunca, davalı işveren ile işçi sendikası arasında imzalanan 31.03.2009 tarihli Protokolün geçerli bir protokol olduğundan söz edilemeyeceğinden bilirkişi raporunun “2009 Yılında İmzalanan Ek Protokolün Geçerli Sayılmaması Halinde” başlığı altında yapılan hesaplamanın bir değerlendirmeye tâbi tutularak dava konusu alacaklarla ilgili karar verilmesi gerekir.

O hâlde, Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 14.02.2019 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.