… dava konusu bonoda lehtar isminin olmaması sebebiyle TTK 776/1-e maddesi gereği bono niteliği olmayıp böyle bir belgede ki hakkın ciro yoluyla devrinin mümkün bulunmamasına, davalı …’in ciro yoluyla belgeyi devralması nedeniyle yasal hamil olmamasına ve davanın kabulünde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
T.C YARGITAY
11.Hukuk Dairesi
Esas: 2020/ 2597
Karar: 2020 / 5963
Karar Tarihi: 18.12.2020
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 10.01.2017 tarih ve 2011/413 E- 2017/5 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine-kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nce verilen 11.06.2018 tarih ve 2017/6097 E- 2018/1379 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 15.12.2020 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının davacı ile birlikte dava dışı …hakkında icra takibine konu ettiği senet üzerindeki ciro imzasının davacıya ait olmadığını, senedin sahte olarak düzenlendiğini, imza davacıya ait olsa bile takip dayanağı senette lehtar kısmının boş bırakıldığını, böylece zorunlu unsurların eksikliği nedeniyle bono vasfını taşımadığını ileri sürerek davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti ile %40’tan az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının davalıya sattığı ve parasını elden aldığı dairenin devrini sağlayamadığı için cirolayarak dava konusu senedi verdiğini, davacının icra hakimliğine yaptığı başvuru reddedildiğinden takip dayanağı belgenin bono vasfında olmadığını artık ileri süremeyeceğini, mahkemece senedin adi belge olarak kabulü durumunda, davalının alacağını delil başlangıcına dayanarak tanıkla ispatlayacağını, ayrıca senedi ciro eden davacının senetteki lehtar kısmını boş bırakmasının kendi kusuru olduğunu ve bundan bir hak elde etmesinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddi ile %40’tan az olmamak üzere tazminata karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, yapılan yargılama, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davaya konu senetteki imzanın davacıya ait olmadığı gibi menfi tespit davasında davacının her türlü delil ile borçlu olmadığını ispat edebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne, ihtilaf yargılamayı gerektirdiğinden tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekilleri istinafa başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce; tüm dosya kapsamına göre, dosyada alınan bilirkişi raporunda dava konusu senetteki Süleyman yazısının L harfinin üst kısmındaki mavi renkli mürekkep artığı nedeniyle bu belgenin … isim ve imzasından faydalanılarak sonradan senet haline dönüştürülmüş olduğunun açıklandığı, davanın niteliğine göre davalı aleyhine nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin ve davacı vekilinin dava dilekçesinde senetteki imzanın davacıya ait olmadığını ve senedin sahte olduğunu belirtmiş olmasına göre davalı vekilinin istinaf isteğinin yerinde olmadığından reddine, senedin sahteliğinin anlaşılması ve davacının ciro eden, davalının ciro ile senedi alan olması nedeniyle davacının kötü niyet tazminatı talebinin yerinde bulunduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf isteğinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne, davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti ile takip tarihi itibariyle yürürlükte bulunan yasaya göre %40 davacı lehine kötü niyet tazminatına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına, dava konusu bonoda lehtar isminin olmaması sebebiyle TTK 776/1-e maddesi gereği bono niteliği olmayıp böyle bir belgede ki hakkın ciro yoluyla devrinin mümkün bulunmamasına, davalı …’in ciro yoluyla belgeyi devralması nedeniyle yasal hamil olmamasına ve davanın kabulünde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi’nce verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 4.062,70 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 18.12.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi, bu kararında temyiz incelemesi sonucunda onanması durumunda gerek Bölge Adliye Mahkemesi ve gerekse Yargıtayca hükmedilecek istinaf red harcı ile temyiz onama harcının maktu mu yoksa nisbi mi olacağına ilişkindir.
492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı”,
(1) sayılı Tarifenin III karar ve ilam harcı başlıklı 1/a madddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”,
1/e maddesinde de “yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” düzenlenmiştir.
Bölge Adliye Mahkemelerinde işin esasını hüküm altına aldığı kararlar, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek verdiği ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlardır. Bu kararlar ise, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak 6100 sayılı HMK 353/1-b-2,3 maddelerine göre davanın kabulü veya reddi yönünde verilen kararlardır. İlk Derece Mahkemesi Kararının İstinaf incelemesi sonucunda doğru bulunarak verilen “istinaf başvurusunun esastan reddi” kararı davanın esası hakkında verilen ve işin esasına bölge adliye mahkemesince girilip verilmiş ve icra edilecek bir karar değildir. İlk Derece mahkemesi kararı geçerliliğini sürdürmektedir. Bu itibarla konusu belli bir değere ilişkin davada, davalının istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı 1 sayılı Tarifenin III-1-a maddesinde ifade edilen “esas hakkında” karar niteliğinde bulunmadığından Bölge Adliye mahkemesince nisbi değil, maktu karar ve ilam harcının alınması gerekmektedir.
Başvurunun esastan reddinde, aslında davanın esasına girilmemekte, ilk derece mahkemesi kararı doğru bulunduğundan dava hakkında ayrıca karar verilmemektedir. Kanun koyucunun buradaki “esastan” ifadesini, istinaf başvurusu sırasında dilekçeye, harca, süreye vb. şekli hususlara ilişkin bir eksiklik olmaması, istinaf sebeplerinin incelenerek ilk derece kararında usul veya esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamasıdır. (Pekcanıtez-Usul-Medeni Usul Hukukun Sh. 2270 vd)
Keza İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı niteliğinde de değildir.(Pekcanıtez-Atalay-Özekes Sh. 583, Konuralp, Uluslararası Toplantı Sh. 260, Özekes-100 soruda İstinaf ve Temyiz sh. 99)
1) Sayılı Tarifenin III-1-e maddesi tasdik (onama) edilen kararlar için nisbi karar ve ilam harcı alınacağını düzenlemiş olduğundan Bölge Adliye Mahkemesinin kararı niteliğine göre nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi mümkün olmayıp bu nedenle de maktu harç alınmalıdır.
Aksi düşüncenin kabulü T.C. Anayasası’nın 73/3 maddesindeki “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağına” ilişkin temel hükme de aykırılık teşkil edecektir ki vergi ve harç yükümlülüğü konusunda kıyas veya yorum yoluyla yükümlülük getirilmesi mümkün değildir.
Somut uyuşmazlıkta, nisbi değere tabi bulunan davada, davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhinde davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ve nisbi karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı hükmedilen karar ve ilam harcı yönünden yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere aykırılık teşkil etmektedir.
Diğer taraftan davalı, istinaf başvurusunun esastan reddi kararını temyiz etmiş olup, red kararının temyiz incelemesi sonucunda alınması gereken onama harcı (1) sayılı Tarifenin 2.a maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi Kararına, alınan harcın niteliğine göre maktu olmalıdır.
Bu halde, Bölge Adliye Mahkemesi kararındaki nisbi karar ve ilam harcının maktu karar ve ilam harcı olarak düzeltilmesi suretiyle HMK 370/1. maddesi gereğince kararın onanması, Daire onama ilamında da nisbi yerine maktu onama harcına hükmedilmesi gerekirken karar ve ilam harçları konusunda yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.