Araç Değer Kaybı Başvurusu Şartları

Araç Değer Kaybı Nedir?

Araç değer kaybı kavramı, trafik kazaları sonucunda onarım gören araçlarda tamir ve onarımın gerçekleşmesi sebebi ile araçta piyasa rayicine göre oluşan değer düşüklüğü anlamına gelmektedir.

Buradaki maddi kayıp ifadesi, aracın onarım ve tadilat masrafları dışındaki, onarım ve tadilat sebebiyle aracın piyasa değerinde oluşan azalma anlamına karşılık gelmektedir.

Yani söz konusu araç söz konusu trafik kazasından önceki hali ile birebir hale getirilse veya kusursuz bir onarım sağlansa dahi, arabanın satış fiyatı kaza öncesi belirlenen satış fiyatından her halükarda daha düşük olacak vekaza tarihindeki hasar görmemiş 2.el piyasa değeri ile kazadan sonra onarılmış haldeki 2.el piyasa değeri arasında değer kaybı meydana gelecektir.

Araç değer kaybı, kusur oranında karşı tarafın kendisinden ve kusurlu aracın işleteninden istenebileceği gibi karşı tarafın aracının ilişkili olduğu sigorta şirketinden de talep edilebilir.

Ayrıca, araç değer kaybı, Yargıtay içtihatlarına göre haksız fiil tazminatının bir çeşidi olarak kabul edilmektedir.

Tabi ki, araç değer kaybının karşılığının talep edilebilmesi için bazı koşullar aramaktadır.

Değer Kaybı Talep Etme Şartları Nelerdir?

1- Araç değer kaybının tazminin talep edilebilmesi 2 yıllık bir başvuru süresine tabidir. Söz konusu süre kaza tarihinden itibaren işlemeye başlamaktadır. Başvuru süresinde yapılmazsa başvuru veya dava zamanaşımı engeli ile karşılaşacaktır.

2- Trafik kazasında araç değer kaybının tazmini talebinde bulunan tarafın değil, karşı tarafın mutlaka kusuru olmalıdır. Gerçekleşen kazada araç değer kaybı talebinde bulunacak tarafın da %100 kusurlu olmaması gerekmektedir.

3- Kaza yapan tarafın (talepte bulunacak tarafın) ya kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerekmektedir.

4- Araç onarılabilir ve tamir edilebilir bir durumda olmalıdır. Ağır hasarı bulunan veya tamir edilemeyecek şekilde hasar görmüş veya pert halindeki araçlar değer kaybı kapsamında değerlendirilmeye alınamaz.

  • Pert olan aracın değerinin %40 ve üzeri oranda kaybettiğini gösteren belge pert kaydıdır.
  • Ağır hasar kaydı, kaza sonucu aracın değerini en fazla %70 olarak kaybetmesi anlama gelmektedir.

5- Trafik kazasında hasar gören kısım ve parçaların ilk defa söz konusu kaza ile hasar görmüş olması, yani talebe konu hasar gören parçaların daha önceden hasar görmemiş olması gerekmektedir.

6- Aracın kilometresi, yaşı, modeli veya markası açısından aranan bir şart bulunmamaktadır.

7- Kaza sonrasında tutulmuş bir tutanak olmalıdır.

8– Kaza iki araç arasında meydana gelmişi olmalıdır, motorlu bisikletler vb. araçlar sebep olduysa araç değer kaybı talebinde bulunulamaz.

  • Tekerlekli/paletli ve zırhlı toplumsal müdahale araçları, belediye otobüsleri, yol süpürme araçları, itfaiye yabancı plakalı araçların Türkiye’de karıştığı kazalarda yabancı plakalı araçlar için karıştığı kazalarda hasar sebebiyle sayılan araçların lehine olacak şekilde değer kaybı talebinde bulunamayacaktır.

9- Kusurlu olan aracın mevcut trafik sigortası olmalıdır. Trafik sigortasının yokluğu halinde araç değer kaybı kusurlu sürücünün kendisinden veya araç sahibinden talep edilebilir.

  • Bu şartların gerçekleşmiş olması halinde değer kaybı tazminatı talebinde bulunulabilir, değer kaybı kaynaklı tazminat davası açılabilir.

10- Araç değer kaybı davası açabilmek için ise aranan ek diğer bir diğer şart ise değer kaybı talebinin öncelikle ilgili sigorta şirketine yapılmış olması şartıdır.

  • Aracı değer kaybına uğrayan tarafın izleyebileceği 3 yol vardır. Bunlar; sigorta şirketine başvurmak, sigorta şirketinin talebi reddetmesi ve ödenmesi gereken miktarın altında bir ödeme gerçekleşmesi halinde, çeşitli şartlar sağlanıyorsa, Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurmak ve yine çeşitli şartların sağlanması halinde araç değer kaybı davası açmaktır.

Değer Kaybı Başvurusu İçin Bizimle İletişime Geçin

Kimler Değer Kaybı Talep Edebilir?

Bir trafik kazasının meydana gelmesi halinde, maddi hasarın tespiti ve oluşan değer kaybının tazmin edilmesi kazada kusuru olmayan ya da daha az kusurlu olan aracın sahibi tarafından kazaya sebep olan kusurlu tarafın aracının zorunlu trafik sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketine başvurabilir.

Kural olarak kazada kusuru bulunan taraf değer kaybı talebinde bulunamaz. Ancak, aracın kasko sigortası kapsamında, ‘kaza sonucu kusurlu olsa bile değer kaybı talebinde bulunma hakkı’ tanınmışsa kazada kusurlu olan taraf da değer kaybı tazminatı talebinde bulunabilir.

Değer Kaybı Bedeli Neye Göre Belirlenir?

Sigorta eksperleri, araçta meydana gelen değer kaybını tespit ederken,

-Kazadaki kusur oranını

-Aracın marka ve modelini

-Aracın kilometre durumunu

-Aracın üretim yılını

-Hasar gören parçalar ve bunların araçtaki değerini

-Aracın trafiğe çıkış tarihini

-Aracınızın kaza tarihi itibariyle muadillerinin ikinci el piyasasındaki rayiç değeri

-Aracın hasar geçmişi ve niteliği

-Araç değer kaybı denklemini

  • Total Değer Kaybı = Baz Değer Kaybı x Hasar Boyutu Katsayısı x Aracın Kullanılmışlık Durumu
  • Baz Değer Kaybı = Aracın Rayiç Değeri x %19

Aracınızın boyanan / değişen parçaları dikkate alınır.

  • Kazaya konu araçta meydana gelen maddi hasar eğer aracın rayiç bedelinin %2’sinin altında kalıyor ise değer kaybı tazminatı araçta meydana gelen maddi hasar tutarını aşamaz.
  • Örneğin, piyasa değeri 100.000,00 TL olan araçta 1.500,00 TL değerinde bir hasar tespit edilmişse, meydana gelen değer kaybı bu miktardan fazla olsa dahi 1.500,00 TL den fazla değer kaybı bedeli alınamayacaktır.
Araç Değer Kaybı
Araç Değer Kaybı

ARAÇ DEĞER KAYBINDA SİGORTA ŞİRKETLERİNİN SORUMLULUĞU

Kazanın meydana gelmesinde kusuru olan ve kusuru olmayan araç sahiplerine göre sigorta şirketlerinin sorumlulukları da değişiklik göstermektedir.

Meydana gelen kazada kusurlu olan araç sahipleri:

  • Kaza sonucunda kusurlu olan araç sahiplerinin araçlarının neden olduğu zararları ve diğer araçlarda meydana gelen hasarları Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi olan trafik sigortası karşılar.
  • Ancak kusurlu olan araç sahiplerinin araçlarında meydana gelen değer kaybı, trafik sigortasının kapsamı dışında olduğundan trafik sigortası ile değer kaybı talebinde bulunulamaz.

Kazada kusuru olmayan araç sahipleri:

  • Meydana gelen kazaya ilişkin kusuru bulunmayan araç sahiplerinin trafik sigortası poliçesi, kendi araçlarının onarım masraflarını ve diğer araçlara verilen zararları karşılar.
  • Eğer kusuru bulunmayan araç sahibinin aracında kazaya bağlı olarak değer kaybı meydana gelmişse, bu değer kaybını karşılayacak olan taraf trafik kazasını kusurlu şekilde gerçekleştiren aracın trafik sigorta şirketidir.
  • Kusuru olmayan araç sahipleri, trafik sigortası ile değer kaybı talebinde bulunabilirler.

Kasko Sigortası ve Değer Kaybı Talepleri : Kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunanlar dahil herhangi bir araç sahibi, aracı kasko sigortası kapsamında ise ve poliçede değer kaybı talep etme hakkını tanınmışsa, kusuru bulunan da değer kaybı tazminatında bulunabilir.

DEĞER KAYBI İÇİN SİGORTA ŞİRKETİNE BAŞVURU NASIL YAPILIR?

6704 Sayılı Kanun ile değiştirilen mevcut yeni durumda, zarar gören sigortacıya dava açmadan ya da ona ilişkin tahkim yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı olarak başvuruda bulunmak zorundadır.

– Araç değer kaybı başvurusu kusurlu olan tarafın aracının sigorta şirketine yapılmalıdır.

– Sigorta şirketine yapılan başvurular yazılı olarak yapılmalıdır.

-Başvuruya zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ile belirlenen belgeler eklemek zorundadır. Aksi halde sigorta kuruluşu ödeme yapmak durumunda olmayacaktır. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar isimli düzenlemenin ‘Ek:6 Tazminat Ödemelerinden İstenecek Belgeler’ başlığı altında somut olaya göre istenecek zorunlu belgelere yer verilmiştir:

Maddi Zararlar

– Trafik Kazası Tespit Tutanağı.

– Hak sahibi tüzel kişiler için: imza sirküleri ve sirkülerde yer alan yetkililerin nüfus cüzdan fotokopileri.

– Hak sahibi gerçek kişiler için: T.C Kimlik No.

– Hak sahibine ait banka hesap bilgileri.

Bedeni Zararlar

– Sürekli Sakatlık

– 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu.

– Hak sahibi gerçek kişiler için: T.C Kimlik No.

-Kaza raporu.

– Mağdura ait son 3 aylık döneme ilişkin ücret belgesi.

-Hak sahibine ait banka hesap bilgileri.

Ölüm

– Kaza raporu.

– Veraset ilamı.

– Güncel vukuatlı nüfus kayıt örneği.

– Mağdura ait son 3 aylık döneme ilişkin ücret belgesi.

-Hak sahibine ait banka hesap bilgileri

şeklindedir.

– Sigorta şirketine başvuru yaparken haklılığımızı destekleyecek ve hasar tazminatının ödenebilmesi için gerekli görülmesi halinde talep edilebilecek evraklar şunlardır :

  • Araç değer kaybı ekspertiz raporu
  • Söz konusu rapor e-devlet sisteminden alınabilmektedir. E-devlet sistemine mağdur aracın sahibi bilgileri ile giriş yapılmalıdır. Daha sonra ‘eksper atama sisteminde’ öncelikle talep edilen raporun niteliğine göre hasar raporu ya da değer kaybı raporu olduğu belirtilmelidir.Bu şekilde kazaya konu araçların poliçe ve hasar bilgileri sisteme tanımlanır.  Eksper atanmasını talep eden kişi mağdur aracın sahibi ise sistemden ‘Mağdur/Sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişi’şeklinde seçilmelidir. Eksper ataması sonrasında talep edilen değer kaybı raporu atanan eksper tarafından Sigorta Bilgi ve Denetim Merkezinin sistemine yüklenmektedir.
  • Ayrıca sigorta şirketinin eksik ödeme yapması veya hiç yapmaması durumunda ne kadarlık bir alacak miktarının olduğu ve davanın kaç TL üzerinden açılması gerektiği açısından önemli bir rapordur.
  • Araç değer kaybına ilişkin ekspertiz raporunun faturası.
  • Kaza tespit tutanağı
  • imzalı ve usulüne uygun şekilde doldurulmuş olmalı
  • Sigortalı ve mağdur poliçe bilgileri
  • Araç ruhsatları
  • Onarım ekspertiz raporu
  • Aracın hasar ve onarım fotoğrafları, varsa videoları
  • Mağdur olan kişinin T.C. kimlik numarası,
  • Vekil ile temsil var ise; vekaletname, araç değer kaybı avukat ücreti için iban bilgileri ve avukat T.C. bilgileri,

Başvuru mailine, bu belgelerle birlikte talepte bulunan kişinin telefon numarası ve ödemenin yapılmasının talep edildiği IBAN adresi ya da banka hesap numarası da eklenmelidir.

Cevap süresi : Sigorta şirketleri kendilerine yapılmış araç değer kaybı başvurularını 15 iş günü (trafik sigortalarında 15 gün) içerisinde yazılı bir şekilde sonuçlandırmalıdır.

15 gün sonrasında mağdur kişilerin başvurusu olumlu sonuçlanmaz ise kişiler dava yoluna ya da Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru yoluna gidebilmektedir.

E-devlet üzerinden değer kaybı başvurusu yapılmaz.

Sigorta şirketleri kendilerine yapılan değer kaybı başvurularını 15 gün içinde sonuçlandırmalıdır. 15 günlük sürenin tamamlanması halinde mağdur kişiler değer kaybı alacağı için tazminat davası açabilirler.

Değer Kaybı İçin Sigorta Tahkim Komisyonuna Başvuru

Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurularak da araç değer kaybı talep edilebilir.

  • Öncelikli şart Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurulacak şirketin Sigorta Tahkim Komisyonu üyesi olması şartıdır.
  • Tahkim sistemine üye bir sigorta kuruluşuna başvurmadan önce ilgili sigorta kuruluşuna başvuru gerekmektedir.
  • Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru yapmak için, sigorta şirketine yapılan başvuru sonucun tatmin etmemiş olması, yetersiz kalması, reddedilmesi veya 15 iş günü (trafik sigortalarında 15 gün)içinde yazılı bir cevap alınamaması halinde sigorta kuruluşuna başvuruda bulunduğunuzu kanıtlar belgeler ve iddiaların kanıtlanma niteliğini haiz diğer belgelerle birlikte Komisyona başvurulmalıdır.

Sigorta Tahkim Komisyonu başvurusu olumlu şekilde sonuçlanırsa sigorta şirketi araç değer kaybını ödemek yükümlülüğü altında olacaktır.

Uyuşmazlıklar konusuna göre değişmekle birlikte en geç 6 ay içinde sonuçlandırılmaktadır.

Komisyona yapılan başvurular ilke olarak dosya üzerinden değerlendirilir fakat hakemlerin gerekli görmesi halinde duruşma düzenlenebilmektedir. Ancak dosya üzerinden incelenmesi asıl olduğundan haklılığı ispatlayacak  nitelikteki bütün belgelerin Komisyona ulaştırılması önemlidir.

Üyelik Tarihi Değerlendirme İçin Önemlidir : Başvurunun değerlendirmeye alınabilmesi için -zorunlu sigortalar hariç- uyuşmazlığa konu rizikonun kuruluşun tahkim sistemine üyelik tarihinden sonra meydana gelmiş olması gerekmektedir. Zorunlu Sigortalarda ise, 18.04.2013 tarihinden sonra ortaya çıkan uyuşmazlıklar için -sigorta kuruluşunun Komisyona üye olup olmadığına bakılmaksızın- komisyona başvuru yapılabilir.

  • Araç değer kayıpları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamındadır.

Başvuru ücreti:

Uyuşmazlığa Konu Miktar (TL) Başvuru Ücreti (TL)
0 –  5.000 200
5.001 – 10.000 450
10.001 – 30.000 650
30001- …. Uyuşmazlık tutarının %1,5’u ( En az 650TL olmak üzere)

 

Tebligat giderleri:

07.06.2023 tarihinden sonraki tarihli başvurularda başvuru ücretlerine ek olarak bir de tebligat gideri yatırılması gerekmektedir. Tebligat gideri geçerli bir Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) adresi beyan eden başvuranlar için 20 TL iken,  geçerli bir Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) adresi beyan etmeyen başvuranlar için 70 TL olarak belirlenmiştir.

  • KOMİSYONA ONLİNE BAŞVURU

Komisyona başvuruların, başvuru formunun doldurularak yapılması zorunludur.

  • Online başvuru sistemi üzerinden doldurulacak form ve başvuru dilekçesinin sisteme yüklenerek gönderilmesi gerekmektedir.
  • Ayrıca mahkemeye, Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca tahkime veya Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne taşınmış uyuşmazlıklara ilişkin başvurular Komisyon tarafından değerlendirmeye alınmayacaktır.

Online Başvuru işlemi sırasında yönergelerin eksiksiz takip edilmesi, talep edilen bilgi ve belgeleri eksiksiz eklenmesi/bildirilmesi gerekmektedir.

Başvurunuza ilişkin gönderilmesi veya online başvuru üzerinden eklenmesinin unutulduğu bilgi ve belgeler http://www.sigortatahkim.org/  sitesi ana sayfası üzerinde bulunan “Online Belge Gönderimi” menüsü üzerinden başvuru numarasının girilmesi ile gönderilebilir. Komisyonun e-posta adresi üzerinden başvuruya eklenmek üzere gönderilen veriler değerlendirilmeye alınmaz.

Online Başvuruya ilişkin Notlar :

  • Baro pulu ödeme entegrasyon çalışmaları süreci tamamlanana kadar online başvuru yapılmasına müteakiben 7 gün içinde baro pullarının vekalet ile veya dilekçe ile komisyona iletilmesi gerekmektedir.
  • Başvuru giriş esnasında kişi tespitinin yapılabilmesi adına başvuru sahibinin e-devleti ile veya vekilinin e-devlet şifresi ile giriş yapılmalıdır.

http://www.sigortatahkim.org.tr/files/Online_Basvurular_Hakkinda_Duyuru.pdf (Online başvuru yaparken dikkat edilmesi gereken hususlar)

SİGORTA TAHKİM KOMİSYONUNA YAPILACAK BAŞVURULARDA ARANAN BELGELER

(Bu kısım Sigorta Tahkim Komisyonun kendi internet sayfasından alınmıştır –http://www.sigortatahkim.org/)

-WEB SAYFASINDAN VEYA KOMİSYONDAN TEMİN EDİLEREK EKSİKSİZ OLARAK DOLDURULMUŞ ISLAK İMZALI BAŞVURU FORMU (ONLİNE BAŞVURU DA BAŞVURU ESNASINDA BAŞVURU FORMUNUN SİSTEME YÜKLENMESİ GEREKMEKTEDİR.)

-BAŞVURU SAHİBİ GERÇEK KİŞİLERİN GEÇERLİ BİR KİMLİK BELGESİNİN (NÜFUS CÜZDANI, EHLİYET, VB. ) FOTOKOPİSİ,

-BAŞVURU ÜCRETİNİN ÖDENDİĞİNE DAİR BANKA MAKBUZU ÖRNEĞİ

-SİGORTA KURULUŞUNUN BAŞVURUNUZU KISMEN YA DA TAMAMEN OLUMSUZ SONUÇLANDIRAN ŞİRKET YETKİLİLERİNCE İMZALANMIŞ NİHAİ CEVAP YAZISI VEYA BAŞVURUNUZU YAPTIKTAN SONRA KURULUŞUN 15 İŞ GÜNÜ ( TRAFİK SİGORTASINDA 15 GÜN )SONUNDA YAZILI CEVAP VERMEDİĞİNİN İSPATINA YÖNELİK BELGELER. (NOTER İHTARNAMESİ, İADELİ TAAHHÜTLÜ POSTA VEYA KARGO ALINDISI, SİGORTA KURULUŞUNUN EVRAK KAYIT TARİHİNİ GÖSTEREN SURET)

-SİGORTA KURULUŞUNA GÖNDERMİŞ OLDUĞUNUZ MÜRACAAT YAZISI.

-KURULUŞTAN ALDIĞINIZ CEVABIN TALEPLERİNİZİ NEDEN KARŞILAMADIĞININ DETAYLARINI İÇEREN AÇIKLAMALARINIZ İLE KOMİSYONA BAŞVURUNUZLA NE TALEP ETTİĞİNİZİ AÇIK VE SOMUT OLARAK GÖSTEREN BEYANINIZ (BU HUSUSLAR BAŞVURU FORMUNDA DA YERALABİLİR)

-UYUŞMAZLIK KONUSUNDA HAKLILIĞINIZI DESTEKLEYEN DİĞER TÜM BELGELERİN OKUNAKLI BİRER SURETİ (MEVCUT İSE SİGORTA SÖZLEŞMESİ/POLİÇESİNİN BİR SURETİ İLE BİRLİKTE)

-AVUKAT ARACILIĞIYLA YAPILAN BAŞVURULARDA VEKALETNAMENİN ASLI VEYAHUT VEKİL TARAFINDAN ONAYLANMIŞ ÖRNEĞİ, VEKALET SURET HARÇ MAKBUZU VE BARO PULU (Vekaletnamelerde Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları veya Sigorta Tahkim Komisyonu’na Müracaat Yetkisi Olması Gerekmektedir.)    (Vekaletnamelerde, 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nun Ek 6’ıncı Maddesinde Sınırlı Şekilde Sayılan Kişiler, Kanuni Temsilciler ve Baroda Yazılı Avukatlar Dışında Ayrıca Gerçek ve Tüzel Kişilerin Yetkilendirilmemiş Olması Gerekmektedir.)

NOT : Başvuruda bulunmadan önce uyuşmazlık yaşanan sigorta kuruluşunun, Sigorta Tahkim Komisyonuna üye kuruluşlar arasında bulunduğunu ve uyuşmazlık konusu rizikonun söz konusu kuruluşun tahkim sistemine üye  olduğu tarihten sonra meydana geldiği kontrol edilmelidir. Aksi halde, üye olmayan kuruluşlara veya üyelik tarihinden önce gerçekleşmiş rizikolara ilişkin talepler Komisyon tarafından işleme alınmayacaktır. Üye kuruluşlara ilişkin listeve üyelik tarihi bilgileri yukarıda bilgisi verilen internet sitesinin “Üye Kuruluşlar” başlığından tespit edilebilir.

  • BAŞVURULAR NASIL SONUÇLANDIRILIR

Komisyona başvuru yapıldıktan sonra, başvuru gerekli şartları taşıyıp taşımadığının tespiti bakımından ön incelemeye tabi tutulur. Bu ön inceleme sonunda esastan ele alınıp alınmayacağının kararını en geç 15 gün içinde verir.

Eğer başvurunuzun hakemlerce incelenmesine karar verilirse başvurunuz derhal komisyonca atanan bağımsız sigorta hakemlerine sunulur

En geç 4 ay içerisinde (taraflar isterlerse aralarında anlaşarak 4 aylık süreyi uzatabilir) nihai karar verilir.

Uyuşmazlık miktarı 5.000 TL ye kadar olan hakem kararları kesindir.Bu nedenle bu karara karşı itiraz edebilmenin tek yolu tahkim yargılamasının iptaline yönelik iptal davası açmaktır. Uyuşmazlık miktarı 5.000 TL ve üzerinde olanlar hakkında verilen hakem kararlarına karşı taraflarca bir defalıkolmak üzere komisyon nezdinde itirazda bulunulabilir. 40.000 TL üzerindeki uyuşmazlıklarda itiraz üzerine verilen kararlara karşıtemyiz yolu açıktır.

5.000,00 TL üzerindeki hukuki uyuşmazlıklar hakkında verilen kararlarda -> taraflar İtiraz Hakem Heyeti’ne  başvuruda bulunabilir. Heyet dosya kendilerine tevdi edilmdikten sonra 2 ay içinde karar vermek zorundadır. İtiraz hakem heyetinin vermiş olduğu 40.000,00TL’ye kadar ki uyuşmazlıklarda karar kesindir yaiitinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurulamaz. 40.000TL üzerindeki uyuşmazlıklar için Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf kanun yoluna başvurulabilir.

Uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları, 5684 sayılı Kanunun 30.maddesinin 16.fıkrası uyarınca Komisyon tarafından doğrudan taraflara tebliğ edilir ve daha sonra saklanmak üzere yetkili mahkemeye gönderilir.

  • BAŞVURU FORMU

http://www.sigortatahkim.org.tr/files/Rizabeyani2022_1.pdf ( başvuru sahibine ait özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesine dair hem online hem fiziksel başvuruda gereken açık rıza beyanı )

Online Başvuru esnasında talebi dilekçesi ektedir. (Ek -1)

Başvuruları E-devlet doğrulaması ile yapılabildiğinden yabancı uyruklu kişiler başvuruları için online platformu kullanamamaktadır. Bu kapsamda, yapılacak fiziksel başvurularda kullanılan başvuru formu ektedir. (Ek-2)

Değer Kaybı Tazminat Davası

Karayolları Trafik Kanunu madde 97 kapsamında, kusurlu tarafın trafik sigortasının tarafı olan sigorta şirketine dava açılmadan önce ilgili sigorta şirketine başvuruda bulunmuş olması aranan zorunlu şartlardandır. Aksi halde, açılacak dava, dava şartı yokluğu nedeni ile reddedilecektir.

Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması, ödenecek miktarın eksper raporundan daha düşük miktarda olması, verilen cevabın tatmin etmemesi, cevabın mağduru oyalama amacı taşıması, verilen tazminatın zararı karşılamaması (bakiye kalan tazminat için) veya ödeme yapılmadığı durumlarda kişiler sigorta şirketlerine araç değer kaybı tazminatı davasını açabilir veya 5684 sayılı Kanun kapsamında tahkime başvurabilirler.

Değer Kaybı Taleplerinde Zamanaşımı Ve Dava Süresi

Bu dava, kazanın meydana geldiği tarihten itibaren 2 yıl içinde açılmalıdır. Değer kaybı tazmini davaları  genellikle 1,5- 2 yıl içinde sonuçlanmaktadır.

Değer Kaybı Taleplerinde Görevli Ve Yetkili Mahkeme

Araç değer kaybına ilişkin olarak sigorta şirketlerine karşı açılacak işbu davada görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi’dir.

Dava, davaya konu aracın işletenini ve sürücüsünü de kapsıyorsa görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkeme’si olacaktır. Asliye Ticaret Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemeleri Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla davayı görecektir.

Araç değer kaybı davası, haksız fiilin gerçekleştiği yani trafik kazasının gerçekleştiği yerdeki görevli mahkemede  veya dava edilecek sigorta şirketinin merkez binasının bulunduğu ya da bölge müdürlüğünün bulunduğu yerdeki görevli mahkemede açılabilir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/14740 E. 2017/1909 K. Sayılı kararı şu şekildedir:

Dava, davacıya ait aracın trafik kazası sonucu hasarlanması nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir.

Dava tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-a maddesi gereği her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlar ticari davalardır. TTK 5/1 maddesi gereği ticari davalara bakmakla görevli mahkeme Asliye ticaret mahkemeleridir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden itibaren yasanın 5/3 maddesi gereği asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki işbölümü olmaktan çıkmış görev ilişkisi haline gelmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi gereği göreve ilişkin kurallar kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.

Açılan somut davada davalılar arasında zorunlu mali sorumluluk sigortacısı da bulunmaktadır. Sigorta hukuku 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6. kitabında 1401 ve devamı maddelerinde, zorunlu sorumluluk sigortası ise 1483 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu durumda Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlardan olması nedeniyle dava ticari dava olup asliye ticaret mahkemesi görev alanı içinde bulunmakta olup mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Yetkili Asliye Ticaret Mahkemesinde sigorta şirketi aleyhine dava açılırken yapılacak harç hesaplaması nispi şekilde yapılmaktadır.

Sigorta Tahkim Komisyonu veya Mahkeme tarafından verilen kararlar ilamlı icra takibi yolu ile (cebri icra yolu ile) infaz edilebilir.

İkame Araç Bedeli

İkame araç bedeli, gerçekleşen iki taraflı trafik kazasının meydana gelmesi halinde aracı hasar gören kişinin bir süre aracından mahrum kalması nedeni ile gündeme gelmektedir. Kişinin aracından mahrum kaldığı süre boyunca kişinin başkaca bir araç kiraladığı varsayılır ve bu doğrultuda kendisine bir maddi tazminat ödenir.

İkame araç bedelinin talep edilebilmesi için

  • Gerçekleşen kazada %100 kusurlu olmamak,
  • Aracınızın kazada hasar görmüş olması,
  • Aracın hasar nedeniyle araçtan en az bir gün mahrum kalmış olmak gerekmektedir.

İkame araç bedeli, kusurlu olan aracın sahibi ve şoföründen müştereken ve müteselsilen tahsil edilebilir.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Yapılması Gerekenler

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Yapılması Gerekenler

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu

Türkiye’de kişisel verilerin korunması, amaç dışı kullanılmaması ve hukuki dayanağı olmadan elde edilmesi, saklanması, kullanılması, aktarılması gibi hususlar 7 Nisan 2016 tarihinden bu yana mevzuatımıza giren 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile birlikte büyük ölçüde hepimizi ilgilendiren bir konu haline gelmiştir. Kişisel veriler gerçek kişilere ait olan her türlü özel bilgiyi oluşturmaktadır. İsim, soy isim, e-posta, telefon numarası, kimlik numarası gibi bilgiler kişisel veriyi oluştururken, ayrıca kanunda sınırlı sayıda olarak belirtilen ve verilere başkaları tarafından erişim sağlandığında kişinin ayrımcılığa ve mağduriyete maruz kalabileceği köken, ırk, mezhep, din, düşünce, cinsiyet gibi özel nitelikli kişisel veriler de bulunmaktadır. Gündelik hayatta kişisel veriler hemen hemen her alana temas etmektedir. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren getirdiği yenilikleri ve bu alanda toplum olarak bilinçlenmemiz konusunda yapılması gerekenleri bilmemiz önemlidir.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Neyi Amaçlamaktadır?

6698 sayılı Kanun ile bir önceki mevzuatta bulunan düzenlemelerle yetinilmemiş, kişisel verilerin korunması konusu bütün olarak ele alınmıştır. Atılan bu adım sayesinde geçmişte yaşanan ekonomik, gündelik hayattaki aksaklık ve belirsiz durumların yanında, aynı zamanda uluslararası faaliyetler ve Avrupa Birliği’ne girişteki uyum politikasıyla ilgili pürüzlerin çözümlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca bu kanun gereğince oluşturulan Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun da göreve başlamasıyla, kanun hükümleri denetime tabii tutulmaya başlamıştır. Kanun amacı da KVKK md.1’de “Bu Kanunun amacı, kişisel verilerin işlenmesinde başta özel hayatın gizliliği olmak üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları usul ve esasları düzenlemektir” şeklinde düzenlenmiştir.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Genel Olarak Hangi Yükümlülükleri Getirdi?

6698 sayılı Kanun’dan önce kişisel verilerin işlenebileceği haller ile ilgili düzenlemeler bulunsa da, bu düzenlemeler kapsam olarak dar ve yetersiz durumdaydı. Ayrıca günümüzde teknoloji ile birlikte gelişen ve kullanım alanı daha da artan veri koruma problemi ile de örtüşmeyen yönleri bulunmaktaydı. Temelde kişisel verilerin kullanımı ile ilgili temel ilkeleri, veri işlenme şartlarını, veri ilgilisinin hak ve yükümlülüklerini belirleyen 6698 sayılı Kanun ile şartlar açık ve net bir şekilde belirlenmiş ve sektör veya alana göre değişiklik arz etmeyen genel düzenlemeler getirilmiştir.

Getirilen düzenlemelere ek olarak, 6698 sayılı Kanun ile birlikte önceki düzenlemelerde bulunmayan, veri ilgilisinin kişisel verilerinin işlenmesine ilişkin özgür iradesiyle verdiği onay anlamına gelen açık rıza şartı da gündeme gelmiştir. Veri sorumlusu veya veri işleyenin göz önünde bulundurması gereken kanun hükmünde yer alan veri işleme şartlarından herhangi birinin olmaması durumunda izleyebileceği ikinci bir yol olan açık rıza şartı ile birlikte gerekçesiz ve amacı bulunmayan veri işleme durumlarına son verilmiştir.

6698 sayılı Kanun’la veri işleyen dışında veri ilgilisine de bazı yükümlülükler getirilirken, kendi verileri üzerinde de tam hakimiyet kurması sağlanmıştır. İlgiliye açık rıza imkanının sağlanmasının yanında, kişiye verilerinin hangi amaçla, nasıl işlendiği ve hangi mecralarda kimlere aktarıldığıyla ilgili bilgi edinme hakkı tanınmıştır. Ayrıca istek üzerine verilerin silinebilir olması gibi imkanlar tanınarak, veri ilgilisine veri geleceği ile ilgili de haklar tanınmıştır.

Elbette 6698 sayılı Kanun gereklerinin yerine getirilmesiyle ilgili kurulan Kişisel Verileri Koruma Kurumu denetleme organı konumundadır ve kanunun en önemli getirilerindendir. Günümüzde çoğunlukla veri ilgilisinin şikayeti üzerine faaliyet gösteren bu kurum, kişisel verilerin korunması konusunda bilinç ve farkındalık yaratırken, aynı zamanda kanuni bir zorunluluğu olmamasına rağmen bildirim ve şikayet üzerine denetim yapıp, karara bağlamak üzerine faaliyet göstermektedir.

Kişisel Verilerin Korunması Hukuku ve Teknolojik Gelişmeler

Ülkemizde son yıllarda gündeme gelen veri koruma hukuku alanındaki gelişmeler henüz yeterli seviyelere ulaşmış değildir. Bulunduğumuz konum, yüksek nüfus ve bu nüfusun büyük çoğunluğunun teknolojiyi ve bilişim araçlarını kullanıyor olması, ulusal ve uluslararası alanda görülen yoğun ticari faaliyetlerin bulunması gibi nedenlerden veri koruma hukukumuzun oldukça kapsamlı ve iyi seviyede olması gerekmektedir.

Günümüzde hukuk dalları, her türlü sektör, e-ticaret sayfaları, internet ortamı vb. alanlarda kişisel veriler kullanılmakta ve her türlü şirket ve bu şirketin departmanları da kişisel verilerle temas içinde faaliyet göstermektedir. Kişisel verilerle bu denli iç içe bulunulması hali, maalesef zaman zaman bilinçli veya bilinçsiz olarak kişisel veri ihlallerinin gerçekleşmesine sebep olabilmektedir. Bu sebeple, 6698 sayılı Kanun hükümlerine uyumlu bir düzen kurmak için sorumlular tarafından şirketlerdeki her bir departman ve her bir çalışan veri koruma hukuku konusunda bilinçlendirilmelidir. Herhangi biriyle ilgili kişisel verilere ulaşırken bunların kanuna ve rızaya aykırı olması durumunda oluşacak durumun hukuka aykırı olduğu bilincine varılmalı, kişisel alan ve kişisel veri konusunun çağımızın en önemli ve dikkat çekilesi konularından biri olduğu kabul edilmelidir.

Geçmişten bugüne kişisel veriler konusunda katedilen gelişmeler de kayda değer niteliktedir elbette. Bir banka veya kuruluşla yaptığımız telefon görüşmelerinin kayda alındığının kullanıcılara bildirilmesi, internet üzerinden yaptığımız alışverişlerde girdiğimiz bilgilerin sebebinin açıklanması, instagram, whatsapp gibi günümüzde çoğu kişinin kullandığı platformların bizim verilerimize erişemeyeceğini ve herhangi bir mesajımızı okuyamayacağını bildirmesi, kullanılan uygulama, web sitesi, şirket gibi pek çok platformun gizlilik politikalarının ve kullanıcı sözleşmelerinin olması günümüzde veri ihlalini engelleme konusunda gösterilen büyük  gelişmelerdendir. Günlük hayatta da yerleşmeye başlamış olan, kişilerin verilerinin istendiği durumlarda göstermiş oldukları şüpheci tavır ve sorgulayıcı bakış açısı oluşmakta olan farkındalıkların en güzel örneklerindendir. Hukuk uygulayıcıları, teorisyen ve toplumda kişisel verilerin korunması konusundaki bilinç, durumun yalnızca bir özel hukuk alanı olmasından ziyade, bir kültür olarak yerleşmesi ile geleceğe taşınmalıdır.

Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Genel Bilgilendirme

Kişisel Verilerin Korunması Nedir?

Uzun yıllardır tasarı halinde bekleyen ve 7 Nisan 2016 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ‘6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’, kişisel verilerin işlenmesinde başta özel hayatın gizliliği olmak üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları kuralları düzenleme amacını taşımaktadır.

Kişisel veri, sahibi olduğu kişiyi tanımlayan, kişi hakkında özel ve genel bilgileri içeren her türlü veridir. Bu bağlamda sadece bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi onun kesin teşhisini sağlayan bilgiler değil, aynı zamanda kişinin fiziki, ailevi, ekonomik, sosyal ve sair özelliklerine ilişkin bilgiler de kişisel veridir. Bir kişinin belirli veya belirlenebilir olması, mevcut verilerin herhangi bir şekilde bir gerçek kişiyle ilişkilendirilmesi suretiyle, o kişinin tanımlanabilir hale getirilmesini ifade eder. Yani verilerin; kişinin fiziksel, ekonomik, kültürel, sosyal veya psikolojik kimliğini ifade eden somut bir içerik taşıması veya kimlik, vergi, sigorta numarası gibi herhangi bir kayıtla ilişkilendirilmesi sonucunda kişinin belirlenmesini sağlayan tüm halleri kapsar. İsim, telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, IP adresi, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, genetik bilgiler gibi veriler kişiyi belirlenebilir kılabilme özellikleri nedeniyle kişisel verilerdir.

Kişisel veri, “kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi” şeklinde tanımlanmıştır. Kanunun 1 numaralı “amaç” maddesi ise şu şekilde düzenlenmiştir: “Bu Kanunun amacı, kişisel verilerin işlenmesinde başta özel hayatın gizliliği olmak üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları usul ve esasları düzenlemektir

Kişisel verilerin korunması kavramı da, yukarıda anlatılan tanım ve amaçlara uygun şekilde, kişilere ilişkin verilerin korunmasını ve bu verilerin nasıl ve ne şekilde işlenebileceğinin belirlenmesinden ibarettir.

Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Yürürlükte Olan Mevzuat

Başta uluslar arası sözleşmeler ve direktifler olmak üzere bir çok mevzuat düzenlemesi vardır. Bunlardan en önemlisi, hiç şüphesiz 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu olup, söz konusu bu kanunun yanı sıra, kanunu dayanak alarak çıkartılan pek çok yönetmelik, karar ve tebliğ mevcuttur. Öte yandan doğrudan kişisel verilerin korunmasıyla ilgili gözükmese de, pek çok farklı mevzuat hükmü de dolaylı yoldan kişisel verilerin korunması hukukuna ilişkindir. Mevzuat düzenlemelerini şu şekilde listelemek mümkündür:

Kişisel Verilerin Korunması Mevzuatının Kapsamına Giren Firmalar

7 Nisan 2016 tarihinde; 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun yürürlüğe girmiştir. Bunun üzerine hangi firmaların bu kanun kapsamına girdiği önem kazanmıştır. Mapsama giren firmaların gerekli düzenlemeleri hangi tarihe kadar yapmaları gerektiğiyle ilgili bilgi kirliliği oluşmuştur.

6698 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi bilanço büyüklüğü 25 milyon ve yıllık çalışan sayısı 50’den fazla olan şirketlere ayrıca Veri Sorumluları Sicil Bilgi Sistemine “VERBİS” sistemine kayıt ve veri envanteri çıkarmak gibi ilave yükümlülük getirilmiştir.

VERBİS, veri sorumlularının kaydolmak zorunda oldukları ve veri işleme faaliyetleri ile ilgili bilgileri beyan ettikleri bir kayıt sistemidir. VERBİS, veri sorumlularının kimler olduğunun kamuya açıklanmasına ve bu yöntemle kişisel verilerin korunması hakkının daha etkin şekilde kullanılmasının sağlanmasına hizmet etmektedir.

Kişisel Verileri Koruma Kurulu (KVKK) kararlarıyla kayıt yükümlülüğünden istisna tutulanlar hariç olmak üzere yıllık çalışan sayısı veya yıllık mali bilanço toplamı Kurulca belirlenmiş olan rakamların üstünde olan veri sorumluları ile yurtdışında yerleşik tüm veri sorumluları için kayıt yükümlülüğü 01.10.2018 tarihinde başlamış olup bu çerçevede kayıtlar devam etmektedir.

KVKK Şartlarını Sonradan Sağlayan Firmaların Durumu

Yukarıda sayılan şartları sağlamayan firmaların, sonradan söz konusu şartları sağlamaları da mümkündür. 50 çalışanı bulunmayan bir firmanın sonradan 50 çalışana ulaşması örnektir. Mevzuatın yürürlüğe girdiği dönemde yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon Türk Lirası olmayan firmaların sonradan söz konusu bu bilanço rakamına ulaşması mümkündür.

Bu firmaların akıbeti Veri Sorumluları Sicili Hakkında Yönetmeliğin 8. maddesinde düzenlenmiştir.

Söz konusu madde hükmüne göre; kayıt yükümlülüğü altında bulunmayan ancak sonradan kayıt yükümlüsü haline gelen veri sorumlularının yükümlülük altına girmelerini müteakip otuz gün içerisinde sicile kaydolmaları zorunlu kılınmıştır.

Otuz gün, sicile kayıt ve kayıt öncesi yapılması gereken analizler bakımından oldukça kısadır. KVKK uyum sürecinin genelde 3 ile 7 ay arasında sürdüğü bilinmektedir. Normalde uyum süreci 7 aya kadar sürmektedir. Bunu otuz güne sığdırmaya çalışmak, işletmelere oldukça büyük bir yük getirecektir. Aynı zamanda teknik anlamda da oldukça zorlayıcıdır.

Bu nedenle, kanun koyucunun esas amacının, belirlenen şartları sağlamayan firmaların bile gerekli hazırlığı yapmaları ve şartlar sağlandığı anda hızlıca sisteme adapte olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle söz konusu şartları sağlamayan firmaların dahi hızlı bir şekilde uyum süreçlerini atlatmaları ve ileride yapılacak sicil kayıtlarına ilişkin hazırlıklarını tamamlamış olmaları gerekmektedir.

Uyum süreciyle ilgili yapılması gereken iş ve işlemlere ilişkin detaylar, ileriki sayfalarda anlatılmıştır. Bu şartları sağlamadığını düşünerek söz konusu işlemlere başlamayan firmaların ileride söz konusu bu şartları sağlamaları halinde çok kısa bir sürede çok daha maliyetli şekilde uyum sürecini atlatmaları gerekecek olup, bu dönemde eksik veya hatalı işlem yapılması halinde oldukça ciddi zararlara uğramaları olasıdır.

KVKK mevzuatına aykırılık halinde oldukça ağır ve caydırıcı yaptırımlar düzenlenmiş bulunmaktadır.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Şirketlere Hangi Sorumlulukları Yüklemektedir?

KVKK mevzuatına aykırılık halinde oldukça ağır ve caydırıcı yaptırımlar mevcuttur. 10. maddede kişisel verilerin elde edilmesi sırasında veri sorumlusu veya yetkilendirdiği kişinin ilgili kişilere;

  • Veri sorumlusunun ve varsa temsilcisinin kimliği,
  • Kişisel verilerin hangi amaçla işleneceği,
  • İşlenen kişisel verilerin kimlere ve hangi amaçla aktarılabileceği,
  • Kişisel veri toplamanın yöntemi ve hukuki sebebi,
  • 1 inci maddede sayılan diğer hakları,

konusunda bilgi vermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyenler hakkında 5.000 TL’den 100.000 TL’ye kadar idari para cezası mevcuttur.

6698 sayılı Kanunun 12 inci maddesinde veri güvenliğine ilişkin yükümlülükler belirlenmiştir.  Veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmeyenler hakkında yaptırımlar mevcuttur. 15.000 TL’den 1.000.000 TL’ye kadar idari para cezası uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Kurul tarafından verilen kararları yerine getirmeyenler hakkında idari para cezası mevcuttur. Bu tutarşar 25.000 TL’den 1.000.000 TL’ye kadardır.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 18 inci maddesinin (ç) bendinde, Veri Sorumluları Siciline kayıt ve bildirim yükümlülüğü kapsamında olmasına rağmen bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen veri sorumluları hakkında Kişisel Verileri Koruma Kurulunca 20.000 TL ila 1.000.000 TL arasında idari para cezası uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir.

Bütün bu idari para cezalarının yanı sıra, veri sahiplerinin tazminat taleplerinde bulunabilmeleri de mümkündür.

Kişisel Verilerin Korunması Mevzuatı Kapsamında Neler Yapmak Gerekiyor?

1- Yapılması Gereken İşlerle İlgili Genel Bilgilendirme

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu şirketlere önemli mükellefiyetler yüklemektedir. Bu düzenlemelere uyum sağlamak başlı başına hukuki ve teknik bazı çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir.

Söz konusu Kanun ile getirilen düzenlemelere uyma zorunluluğu tüm şirketler için geçerlidir. Cezalar çok yüksektir. Bu nedenle ileride telafisi mümkün olmayan yüksek ceza ve tazminatlarla karşılaşmamak açısından destek alınması şarttır.

Büromuz bünyesinde verilen hizmet 7 ayrı aşamadan oluşmaktadır. Söz konusu aşamalar şunlardır:

  1. İş Süreçlerinin Analizi Aşaması
  2. VERBİS Sistemine Kayıt Aşaması
  3. Envanter Çıkartılması Aşaması
  4. Eğitim Aşaması
  5. Dökümantasyon Düzenleme Aşaması
  6. Teknik Altyapı Düzenleme Aşaması
  7. Fiili Durum ve Süreç Düzenlemeleri Aşaması

Tüm aşamalara ilişkin detaylı bilgilendirme ayrı başlıklar altında açıklanacaktır.

2- İş Süreçlerinin Analizi Aşaması

Bu aşama, KVKK uyum sürecinin belki de en önemli aşamalarından bir tanesidir. Firmanın iş süreçlerinin adeta röntgeni çekilmektedir. İş süreçlerinin birim ve kişi bazında akışı ortaya çıkartılmaktadır. Bu aşamada yapmanız gereken işler şu şekildedir:

  • İş süreçlerinin ana hatlarıyla belirlenmesi
  • İş süreçlerinin departman bazında belirlenmesi
  • İş süreçlerinin iç işleyiş bakımından belirlenmesi
  • İş süreçlerinin dış faktörlerle etkileşimi bakımından belirlenmesi
  • İş süreçlerinin haritalandırılması
  • Teknik altyapının analizi
  • Veri akışlarının iş süreçlerine uygun şekilde belirlenmesi
  • Veri akışı haritasının düzenlenmesi
  • Veri akışı haritasına göre fiili durumda veriye erişen departman ve çalışanların belirlenmesi
  • Veri akışı haritasına göre verileri sisteme dahil olan üçüncü kişilerin belirlenmesi ve haritalanması
  • Haritalara göre işletmenin mevcut durumunun ve mevzuat karşısındaki boşlukların raporlanması
  • Veri erişim tablolarının oluşturulması
  • Mevzuata uygunluk değerlendirmesi
  • Risk değerlendirme raporunun oluşturulması
  • Yönetmelik uyarınca tüm iş süreçleri ve veri akışının bağımsız şekilde analizi ve rapor haline getirilmesi. (Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi Veya Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik)
  • Saklanacak verilerin belirlenmesi
  • Bir süre sonra imha edilecek verilerin belirlenmesi
  • Veri kategorilerinin genel hatlarıyla belirlenmesi
  • Mevzuatta zorunlu kılınan VERBİS kaydına ve envanter çıkartmaya uygun halde veri tabanının oluşturulması
  • İç politika metninin düzenlenmesi ve yayınlanması

3- VERBİS Sistemine Kayıt Aşaması

Veri Sorumluları Sicili (VERBİS), veri sorumlularının kayıt olmak zorunda oldukları bir sistemdir. Sorumlular, veri işleme faaliyetleri ile ilgili bilgileri buraya kaydetmektedir. Veri sorumlularının, Kurulun gözetiminde Başkanlık tarafından tutulmakta olan Veri Sorumluları Siciline kaydolmaları zorunludur. Dolayısıyla veri sorumlularının kimler olduğunun kamuya açıklanması şarttır. Bu yöntemle kişisel verilerin korunması hakkının daha etkin şekilde kullanılması hedeflenmektedir. Mevzuatın aradığı ve tarih sınırı koyarak kayıt zorunluluğu düzenlediği şekli süreç VERBİS sistemine kayıt sürecidir.

  • İş süreçlerinin VERBİS sistemindeki kategorizasyona uygun şekilde analiz edilmesi
  • Veri akışı süreçlerinin VERBİS sistemindeki kategorizasyona uygun şekilde analiz edilmesi
  • Analiz edilen süreçlerin VERBİS sistemine uygun halde sıralanması ve sistemin aradığı diğer niteliklerin belirlenmesi
  • KVK kurumu ile iletişim sağlamak için veri sorumlusu irtibat kişisinin belirlenmesi
  • Kişisel verilerin hangi amaçla işleneceğinin belirlenmesi
  • Veri tanımlamalarının yapılması
  • Veri konusu kişi grubu ve grupları ile bu kişilere ait veri kategorileri hakkındaki açıklamaların belirlenmesi
  • Kişisel verilerin aktarılabileceği alıcı veya alıcı gruplarının belirlenmesi
  • Yabancı ülkelere aktarımı öngörülen kişisel verilerin belirlenmesi
  • Kişisel verilerin mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan azami muhafaza edilme süresinin belirlenmesi
  • Nihai veri haritasının çıkartılması (Cartographie / Data Mapping)
  • Tüm bilgilerin uygun şekilde VERBİS’e kaydının sağlanması
  • Yasanın aradığı kayıt süresinden önce VERBİS sistemine tüm süreçlerin doğru bir biçimde girilmesi

4- Envanter Çıkartılması Aşaması

Kanunun 16. maddesine göre; Veri Sorumluları Sicilinin kamuya açık olarak tutulması gerekmektedir. Bunun yanı sıra kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişiler Veri Sorumluları Siciline kaydolmak zorundadır. Ayrıca Sicile kayıtta girilmesi gereken bilgiler de açık bir şekilde sayılmıştır.

Buna göre, Sicile kayıtta veri sorumlusu ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgileri, kişisel verilerin hangi amaçla işleneceği, veri konusu kişi grubu ve grupları ile bu kişilere ait veri kategorileri hakkındaki açıklamalar, kişisel verilerin aktarılabileceği alıcı veya alıcı grupları, yabancı ülkelere aktarımı öngörülen kişisel veriler, kişisel veri güvenliğine ilişkin alınan tedbirler ve kişisel verilerin işlendikleri amaç için gerekli olan azami süreye ilişkin giriş yapılması gerekmektedir.

Sicil kamuya açıktır. Bu yüzden VERBİS’e sadece kategoriler halinde bilgiler girmekte fayda vardır.

Envanter ve VERBİS Arasındaki Farklılıklar Nelerdir?

Envanter ve VERBİS, bazı noktalarda farklılıklar arz etmektedir.

a) VERBİS’te, “veri kategorileri” bazında veri sorumlusu tarafından kişisel veri işlenip işlenmediği ve işleniyorsa bu veri kategorilerinin hangi amaçlarla işlendiği, aktarım olup olmadığı, aktarım yapılan alıcı grupları, varsa saklama süresi, ilgili kişiler ve alınan güvenlik tedbirleri konusunda bilgi girişi yapılması gerekirken;

Envanterde veri sorumlusunun tüm iş süreçlerinde yer alan tüm faaliyetleri bazında elde ettiği belge, doküman, veri kümesi, kayıtlar gibi kişisel veri içeren tüm fiziksel veya elektronik ortamlarda işlenen kişisel verilerin her biri için ayrı ayrı olmak üzere hangi amaç ve hukuki gerekçelerle işlendiği, aktarım olup olmadığı, aktarım yapılan üçüncü taraflar, saklama süreleri, veri konusu kişi grupları ve alınan güvenlik tedbirleri bilgisini içeren ve çok daha detaylı olarak hazırlanan bir rapor olması gerekir.

VERBİS’te sadece başlıklar halinde kategorik bazda bilgi girişi mümkündür. Envanterde ise bu verilerin, alt kırılımlarıyla birlikte detaylı şekilde yer alması gerekmektedir.

b) VERBİS için bir sistem hazırlanmış ve ilgili ekranlardan giriş yapılması zorunlu tutulmuştur. Envanterin şekli açısından herhangi bir yönlendirme yapılmamıştır. Envanter, örneğin office dosyası şeklinde veya veri tabanında ilgili dosyalarda

Bütün bu bilgiler ışığında envanter aşamasıyla ilgili yapılacak işlemler şu şekilde özetlenebilmektedir:

  • VERBİS’e yapılacak girişten bağımsız, envanter listesi çıkartmaya uygun iş süreçlerinin bağımsız şekilde detaylı analiz edilmesi
  • Belge, doküman, veri kümesi, kayıtlar gibi kişisel veri içeren tüm fiziksel veya elektronik ortamlarda işlenen kişisel verilerin her birinin listelenmesi
  • Amaç ve hukuki gerekçelerin listelenmesi
  • Analiz edilen süreçlerin, firmanızın ilgili birimlerinden teyit alınarak sıralanması ve mevzuatın aradığı diğer niteliklerin belirlenmesi
  • Veri aktarımı olup olmadığının tespiti,
  • Veri aktarımı yapılan üçüncü tarafların listelenmesi,
  • Veri saklama süreleri, veri konusu kişi grupları ve alınan güvenlik tedbirlerinin listelenmesi
  • Yasanın aradığı sistematiğe uygun şekilde envanterin hazırlanarak firmanız bünyesinde saklanması

5- Eğitim Aşaması

Kişisel verilerin korunması hukukuna ilişkin olarak tüm teknik ve hukuki altyapının düzenlenmesi dahi, firmaları ve işletmeleri yüzde yüz bir şekilde güvence altına almamaktadır. Nitekim bu süreç, tüzel kişilerin dikkat etmesi ve özen göstermesi gereken ve fiili olarak sürekli kontrol etmesi gereken bir uyum sürecidir.

Bütün dökümantasyon ve kayıt işlemleri tamamlanmış dahi olsa, hatta teknik altyapı da düzgün bir biçimde kurulmuş dahi olsa, çalışanların ve yönetici kadrosunun kişisel verilerin korunması hukuku kapsamında eğitim görmemiş olması ve bilgisiz olması halinde, işverenler bakımından risk her zaman devam edecektir. Bu süreç, tıpkı İş Sağlığı ve Güvenliği sürecine benzemektedir. Oluşacak risk faktörleriyle ilgili sınırsız sayıda örnek vermek mümkündür.

Verilebilecek en temel örneklerden bir tanesi; işyerinde video kamera uygulamalarıdır. İşyerinde kamera kullanımının hukuka ve dürüstlük kuralına uygun olması gerektiği açıktır . Hatta gizli kamerayla yapılan çekimler delil olarak kullanılamaz. Aksine TCK bağlamında şikayet ve dava konusu dahi olabilir. Belirli, açık ve meşru amaç için video kayıtlarının işlenmesi ise mümkündür. Örneğin, iş sağlığı ve güvenliği veya genel güvenlik meşru gerekçeler olarak kabul edilebilir. Ancak bir müşterinin video kamera kayıtlarına bakma talebi bile KVKK kapsamında işletme için risk yaratabilir.

Bir başka örnek; güvenlik görevlisinin bir ziyaretçinin ya da müşterinin kimliğinizi alması haline ilişkindir. Bu kimlik kartının kaybolması ve kimlik kartı ile bir telefon hattı çıkarılabilecektir. Bu durumda ne olacağı düşünülmelidir. Bu tip durumlarda yine işletmelerin ve firmaların KVKK kapsamında sorumluluğunun doğması mümkün olabilecektir.

Tüm şekli şartlar yerine getirilmiş olsa dahi, bilinçli bir yönetim ve çalışan kadrosu olması gerektiği açıktır. Büromuz bünyesinde üniversite öğretim görevlisi sıfatıyla konuya ilişkin kapsamlı eğitim verilmektedir.

  • Çalışanlar için 2 saatlik Kişisel Verilerin Korunması Hukuku eğitimi
  • Yöneticiler için 2 saatlik Kişisel Verilerin Korunması Hukuku eğitimi

6- Dökümantasyon Düzenleme Aşaması

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, şirketlerin sözleşmesel altyapılarını da gözden geçirmesini gerektiriyor. Borçlar Hukuku, Tüketici Hukuku, Ticaret Hukuku veya İş Hukuku kapsamındaki tüm sözleşmelerinin gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Öte yandan şirket bünyesinde çeşitli protokol ve talimatnamelerin oluşturulması şarttır. Ayrıca rıza beyannameleri ve formlarının oluşturulması gerekmektedir. Bunun yanı sıra envanter dökümlerinin hazırlanması dahi bir çok konuda çalışma ve hazırlık yapılması gerekmektedir. Büromuz bünyesinde bu konuda verilen hizmetler şu şekilde özetlenebilmektedir:

  • Veri envanterinin muhafazaya hazır hale getirilmesi
  • Veri envanteri risk değerlendirme raporunun muhafazaya hazır hale getirilmesi
  • İç işleyişe ilişkin yetki, görev ve sorumluluklara ilişkin dökümantasyonun hazırlanması
  • Kişisel verilerin erişimiyle ilgili protokollerin hazırlanması
  • Veri işleme biçimiyle ilgili protokollerin hazırlanması
  • Veri saklanması, paylaşımı ve imhasına ilişkin protokollerin hazırlanması
  • Yönetim politikasının hazırlanması
  • Risk değerlendirme raporunun yayınlanması
  • Tüm birimler için ayrı ayrı KVKK protokolleri ve talimatnamelerinin hazırlanması
  • Şirket ana sözleşmesinin değerlendirilmesi
  • İş sözleşmesi şablonlarının oluşturulması
  • Mevcut iş sözleşmelerinin tadili veya ek sözleşme metinlerinin düzenlenmesi
  • Müşteri sözleşmesi şablonlarının oluşturulması
  • Mevcut müşteri sözleşmelerinin tadili veya ek sözleşme metinlerinin düzenlenmesi
  • Tedarikçi sözleşmesi şablonlarının oluşturulması
  • Mevcut tedarik sözleşmelerinin tadili veya ek sözleşme metinlerinin düzenlenmesi
  • Kira sözleşmesi şablonlarının oluşturulması
  • Mevcut kira sözleşmelerinin tadili veya ek sözleşme metinlerinin düzenlenmesi
  • Her türlü diğer sözleşme şablonlarının oluşturulması
  • Ayrıca diğer sözleşmelere ilişkin tadil düzenlemelerinin ayarlanması
  • Rıza ve aydınlatma formlarının oluşturulması
  • Aydınlatma metinlerinin hazırlanması
  • Çalışanlara yönelik aydınlatma ve bilgilendirme talimatnamesinin hazırlanması
  • Registration Card’lar da dahil olmak üzere firma bünyesinde tutulan tüm formların tadili
  • Mevcut müşteriler bakımından tüm formlara ek formlar düzenlenmesi
  • Veri paylaşım ve transfer sözleşmeleri hazırlanması
  • Bilgi edinme başvuru formları ve cevap şablonlarının hazırlanması
  • Diğer tüm dökümantasyon işlemleri

7- Teknik Altyapı Düzenleme Aşaması

Firma bünyesinde kullanılan tüm bilgi işlem sistemleri, otomasyon sistemleri, muhasebe sistemleri güncellenmelidir. Bunlar ve benzeri teknik sistemlerin güncellenmesi ve KVKK mevzuatına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Bu uğurda büromuz bünyesinde yapılan çalışmalar şu şekilde özetlenebilmektedir.

  • Mevcut sistemlerin analizi
  • Sistem boşluklarına ilişkin ön rapor hazırlanması
  • Erişim yetkilerine ilişkin ön rapor hazırlanması
  • 2 rapor uyarınca mevcut sistemlerin düzenine ilişkin değerlendirme raporu hazırlanması
  • Sistemlerin teknik olarak düzenlenmesi ve erişim yetkilerinin protokol ve iç politikaya göre düzenlenmesi
  • Bulut sistemleri ve yurt dışı veri çıkış analizlerinin yapılması
  • Bulut sistemleri ve yurt dışı veri çıkışlarının mevzuata uygun hale getirilmesi

8- Fiili Durum ve Süreç Düzenlemeleri Aşaması

Bütün çalışmaların ardından firmanın iç işleyişiyle ilgili fiili durumun ve tüm süreçlerin değerlendirilmesi şarttır. Öte yandan tüm süreçlerin KVKK’ya uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Bu işlemler oldukça uzun bir zaman almaktadır. Tüm iş işleyişlerinin düzenli ve sistematik bir şekilde kontrol edilmesiyle tamamlanmaktadır.

Aşağıda sayılı işlemleri titizlikle yapmaktayız:

  • İdari ve teknik altyapının düzenlenmesi,
  • Erişim yetkisine ilişkin prosedürlerin hazırlanması (laptop, kamera, telefon, internet, e-mail kullanım prosedürleri gibi.)
  • Politika, talimat ve form gibi gerekli dökümanların ve benzerlerinin hazırlanması ve yayınlanması,
  • İdari süreçlerin mevzuata uygun hale getirilmesi,
  • Sonuç olarak müşterilerin ve diğer tüm veri sahiplerinin bilgi edinebileceği yolların düzenlenmesi ve yayınlanması,
  • Tüm süreçlerin tekrar düzenlenmesi ve mevzuata uygun hale getirilmesi.

Kişisel Verilerin Korunması Danışmanlığı için büromuzla iletişime geçebilirsiniz.

Teminat Senedi Kavramı ve Bononun Teminat Senedi Sayılması

Teminat senedi, günümüzde sözleşmelerin yeterli güvenceyi sağlamaması sebebiyle bono niteliğinde olan evraka bir takım kayıtlar konulmasıyla kullanılmaktadır. Sürekli bir gelişme ve değişme içerisinde bulunan yaşam koşullarıyla birlikte hayatın her alanında karşımıza çıkan sözleşmeler de gittikçe farklı tarzlara bürünmekte farklı alanlarda kendilerine yer bulmaktadır. Sözleşmelerin ifasının sağlanması noktasında kendini güvence altına almak isteyen alacaklı taraflar artık neredeyse her sözleşme ilişkisinde bu sözleşme ilişkisinden tamamıyla bağımsız ve ayrı bir alan olan kıymetli evrak alanına başvurmaktadırlar.

Uygulamada kıymetli evrak içerisinde tedavül ve düzenlenme kabiliyeti bakımından en sık karşılanan kambiyo senetlerinden biri olan bono, ikili ilişkilerin neredeyse tamamında bulunur bir hale gelmiş durumdadır. Öyle ki ev kiralama, franchise sözleşmesi, bir işletmenin devri, abonelik sözleşmeleri gibi kısıtlanma alanı ve imkânı bulunmayan her alanda kendini gösterir durumdadır.

Bu şekilde geniş bir yelpazede yer alan bonolar düzenlenmeleri sırasında kanunda açıkça belirtilen unsurlarının yanında taraf iradeleriyle de başkaca unsurlara bünyelerinde yer verebilmektedirler. Bu bakımdan ihtiyari nitelik teşkil eden bu unsuralar bazı durumlarda senet üzerinde bulunması senedin geçerliliği bakımından herhangi bir sonuç doğurmazken bazı durumlarda bononun kambiyo senedi olma durumunu ortadan kaldırıcı bir hal alabilmektedir.

Böyle bir ihtiyari kayıt olan teminat kaydının geçmişten günümüze uygulamada da sıklıkla karşılaşılır olması özellikle Yargıtay uygulaması kapsamında ele alınması gereken konulardan birini oluşturmuştur.

Bu çalışma kapsamında öncelikle Türk Ticaret Kanunu’nun açık düzenlemesi gereği kambiyo senetlerinden biri olan bononun genel özellikleri hakkında genel bir açıklama yapılacak, evrakın bono vasfına sahip olabilmesi için barındırması gereken kanuni şartlara yer verilecek ve çalışmanın esasını teşkil eder nitelikteki teminat kayıtlarının doktrin ve Yargıtay uygulamasındaki durumu kişisel görüşlerle birlikte desteklenerek değerlendirilmeye çalışılacaktır.

A) Kıymetli Evrakların Genel Özellikleri

Türk Ticaret Kanunu’nda terminolojik olarak açıkça bir tanımı yapılmasa da TTK 776 da sayılan düzenlemelerden anlaşılacağı üzere bono, kayıtsız ve şartsız belirli bir bedel ödemeyi içeren düzenleyen ve senedin ilk hamili olan lehtar arasında ikili bir ilişki oluşturan kıymetli evraktır.

Bono kanunen emre yazılı senetlerden olup devir açısından ciro ve teslim gereklidir. Türk Ticaret Kanunu hükümleri gereği niteliği uygun düştüğü ölçüde poliçeye uygulanacak olan hükümler bonoda da uygulanma kabiliyetine sahip oldukları için bononun nama yazılı olarak düzenlenmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Bu bakımdan TTK 681/2 gereği düzenleyen bonoda emre yazılı değildir ibaresini veya aynı anlamı ifade eden buna benzer bir ifadeye yer verirse bono artık nama yazılı bir kıymetli evrak olarak düzenlenmiş olur. Uygulamada rekta kaydı olarak da adlandırılan bu ibare sebebiyle artık nama yazılı olan bononun devri alacağın temliki ve teslim ile gerçekleştirilebilecektir. (TTK 647,681/2)

Bononun kambiyo senetlerinden biri olması ve kambiyo senetlerinin kendine has özelliklerinin bulunması aktarılmaya değer bir konu olarak görülmektedir.

1) Bono Soyut Kıymetli Evraktır

Kıymetli evraktaki soyutluk prensibi kıymetli evrakın düzenlenmesine yol açan temeldeki ilişkinin senede bakarak bilinemeyecek olması olarak açıklanabilir gerçekten de her kambiyo senedinin düzenlenmesinin altında mutlaka bir neden vardır. Helvacı hoca senet metninin düzenlenmesi açıkça temel teşkil edecek olan taraflar arasında herhangi bir borç ilişkisi bulunmasa bile, yine de temelde bir ilişki olduğunu bu ilişkinin de hatır ilişkisi olduğunu belirtmektedir.[1]

Kambiyo senetlerindeki soyutluk prensibinin temel dayanağı TBK m18’den gelmektedir. Hüküm soyut borç tanımasını borcun sebebini içermemiş olsa bile borç tanıması geçerlidir diyerek kabul etmiş ve sorumluluğu soyut borç tanımasında bulunan kişi üzerine bırakmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da kambiyo senetlerinin temel hukuki ilişkiden bağımsız bir nitelik taşıdığını ve soyut bir borç ikrarı içerdiğini vermiş olduğu birçok kararda dile getirmektedir.[2]

Kambiyo senetlerinin soyutluk prensibini bünyelerinde barındırmalarının bir sonucu olarak hamil senedi ileri sürerek hak talep etmek istediğinde temeldeki borç ilişkisini kanıtlamak zorunda değildir. Kambiyo senetlerinin soyutluğu gereği yalnızca senetten yetkili hamil olduğunun anlaşılması yeterlidir. Bu bakımdan TMK m.6’da düzenlenen ve genel hükümlerde iddiayı ispat bakımından temel teşkil eden herkesin hakkını dayandırdığı somut surumu ispat edeceği kuralının kambiyo senetlerinde değişime uğradığını ve ispat yükünün yer değiştirdiğini ileri sürmek yanlış olmayacaktır. Senedi elinde bulunduran yetkili hamilin yalnızca senedi ileri sürerek alacağını istemesi yeterli olup alacağı olmadığını kanıtlamak karşı tarafa düşen bir ispat yüküdür.

Bono ciro ve teslimle üçüncü iyiniyetli kişinin eline geçtiği durumlarda TTK m.684/1 gereği bonodan doğan bütün haklar da devrolunmuş olacaktır. Soyutluk prensibinin bir diğer sonucu ise bu durumda bonoyu elinde bulunduran kişinin kendisine ödeme amacıyla başvurulduğu kişi düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle arasında bulunan temel ilişkiye dayanan def’ilerden istisnalar saklı kalmak kaydıyla yararlanamayacaktır. Kambiyo sendi olan bonoyu devralan kişinin soyut bir hak iktisap etmiş olması bu bakımdan kambiyo senetlerine güven ilkesini de pekiştirmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 2017/269 E. 2020/591 K. sayılı 15.09.2020 tarihli kararında bu durumu vurgulamıştır:

“Bononun teminat senedi olduğunun senet metninden anlaşılamadığı hâllerde borçlu bu iddiasını İİK’nın 168/5 ve 169/a maddeleri kapsamında borca itiraz olarak ileri sürebilir. Bononun sözleşmenin teminatı olarak verildiği iddiası kişisel defi olup, TTK’nın 778/a bendinin göndermesi ile uygulanması gereken TTK’nın 687. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kişisel defiler temel ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Senedin üçüncü kişiye ciro veya teslim yolu ile devredilmesi hâlinde bu definin iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi mümkün değildir.”

2) Bono Kurucu Niteliktedir

Kambiyo senetlerinden biri olan bono düzenlenmesi ve ilk alıcıya telsi edilmesiyle birlikte artık temel ilişkiden bağımsız olarak bir varlık kazanmakta, hukuk aleminde ve tedavül ve tahsil açısından kendi kurallarına tabi olan soyut bir hak içermektedir. Bu bakımdan kurucu nitelikte bir kıymetli evrak olan bononun düzenlenmesinden önce bono ile perçinlenmiş bulunan hakkın varlığından söz edilemez. Bononun taşımış olduğu hakkın gündeme gelebilmesi, senedin düzenlenmesine bağlıdır.

3) Kıymetli Evrak Sınırlı Sayıdadır

Kambiyo senetleri Türk Ticaret Kanunu’nun Üçüncü Kitabının Dördüncü Kısmında düzenleme yeri bulmuştur. Bunlar bono, poliçe ve çek olarak düzenlenmiş olup sınırlı sayı prensibine tabi tutulmuşlardır. Kanunda numerus clauses ilkesine tabi olan bu kambiyo senetlerinden biri de bono olup kanunda düzenleme altına alınan bu senetler dışında başkaca bir kambiyo senedinin yaratılmasına imkân yoktur.

4) Kıymetli Evraklar Tipe Bağlıdır

Türk Ticaret Kanunu, kambiyo senetlerini katı şekil şartlarına tabi tutmuş ve kambiyo senedi niteliği kazanabilmelerini bu şartların varlığına bağlı kılmıştır. Bono da bu sıkı şekil şartlarına tabi olan senetlerden biri olup Türk Ticaret Kanunu m. 776’da düzenlenen şartları taşımıyorsa bono vasfına sahip olamayacaktır.

B) Bononun Taşıması Gereken Zorunlu Unsurlar Teminat Senedi

Türk Ticaret Kanunu 776. maddesinde bir kıymetli evrakın bono olarak nitelendirilebilmesi için taşıması gereken unsurları tek tek ve açıkça düzenleme yoluna gitmiştir. Bu unsurlar aşağıda sayılmıştır.

1) Bono veya Emre Yazılı Senet İfadesi

Düzenlenen kıymetli evrakın kambiyo senetlerinden biri olan bono olarak adlandırılabilmesi için senet metninde bono ya da emre yazılı senet kelimesinin bulunması gerekmektedir. Bononun düzenlenme dili Türkçe dışında bir dilse yine o dilde bono veya emre yazılı senet kelimelerinin karşılığı olan kelimenin senette kendine yer bulması gerekmektedir.

2) Kayıtsız Şartsız Belirli Bir Bedeli Ödeme Vaadi

Bono bünyesinde belirli bir bedelin ödenmesi vaadini kayıtsız ve şartsız olarak bulundurmalıdır. Kanun koyucu belirli bir bedelden bahsettiği için bu bedel ancak nakit olabilecektir.[3].

Belirli olan bedelin Türk Lirası olma zorunluluğu bulunmayıp başka ülke parasıyla da belirlenebilir. Bonoda yer alacak olan bedel, rakamla veya yazıyla açıkça gösterilmek zorundadır. Bono üzerinde hem rakamla hem de yazıyla gösterilmiş olan bedel birbirinden farklı ise Türk Ticaret Kanunu madde 778 atfıyla 676 gereği yazı ile gösterilen bedel üstün tutulur. Bunun yanı sıra bono bedeli yalnız yazıyla veya yalnız rakamla birden çok gösterilmiş olup da bedeller arasında fark bulunursa, en az olan bedel geçerli sayılacaktır.

Bonoda açıkça belirtilecek olan bedelin herhangi bir şarta bağlanması bononun kambiyo senedi olma vasfını kaybettirecektir. Kanun maddesinde kayıt kelimesinin de geçmesi herhangi bir kaydın bono üzerine iliştirildiği durumlarda bononun geçerliliğinin ortadan kalkacağını akıllara getirse de kayıt kelimesi şartla birlikte değerlendirilerek bononun şarta bağlanması anlamına gelmeyen kayıtların bononun geçerliliğine etki etmeyeceği doktrin ve uygulamada baskın olarak kabul edilmektedir.

Bu bakımdan bono yer alabilecek olan ihtiyari nitelikteki teminat kayıtlarının hangi hallerde bononun geçerliliğine etki edeceğinin incelenmesi gerekliliği ortaya çıkmış olup konunun ilerleyen kısımlarında ayrıca ve açıkça mercek altına alınacaktır.

3) Vade

Bono üzerinde vadenin bulunması gerekliliği esaslı şekil şartlarından biri değildir. Vade kanun hükmü gereği bonoda hiç yazılmamış olsa da bu durum bononun kambiyo senedi olma durumunu etkilemeyecek, bono görüldüğünde vadeli bir bono olarak adlandırılacaktır.

Her ne kadar bonoda vadenin açıkça belirtilmesi gerekmese de vadenin yalnızca bir adet ve açık olması gerekmektedir. Gerçekten de kanun gereği yalnızca dört türlü vade belirlemesi yapılabilirken bu sınırlı sayıdaki vadelerden başkaca bir vade belirlenemeyecek veya bonoda iki adet vadeye yer verilemeyecektir. Bu durumu barındıran bono artık kambiyo vasfını yitirecektir.

“…Takip dayanağı senedin düzenlenme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nin 778. maddesinin göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 703. maddesine göre, çift vadeli olarak düzenlenen senetler, bono vasfında sayılamaz.

Somut olayda borçlu keşidecinin ödeme beyanı lehtara karşı olup, takip alacaklısına karşı herhangi bir ödeme defi bulunmadığından İİK’nin 170/a-son maddesinin uygulanma yeri olmayıp, takip dayanağı 07/09/2017 düzenlenme tarihli bonoda “ödeme günü” kısmında “01/02/2018” tarihinin yazılı olduğu, senet metninde ise vadenin “BİR OCAK İKİBİNONSEKİZ” olarak gösterildiği, bu haliyle bonoda çift vade olduğu anlaşılmakla, bu hususun mahkemece re’sen gözetilerek takibin iptaline karar verilmesi gerekir…”[4]

Kararın tam metni için tıklayınız.

Yargıtay’ın önceki tarihli kararlarında rakamla yazılan tarih ile yazıyla yazılan tarih arasında farklılık olması halinde yazılı tarihe itibar edilmesi gerektiği belirtilmekteydi. Ancak 2020 yılının Aralık ayında verilen bu kararla uzun süredir devam eden içtihattan dönüldüğü düşünülmektedir.

Vade kısmının yazıyla ve rakamla yazılan kısımlarda farklı olması halinde yazıyla belirtilen vadeye itibar edileceğine ilişkin eski tarihli bir karar şu şekildedir:

Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nin 2004/ 16714 E. 2004 / 20577 K. sayılı 30.09.2004 tarihli kararı:

Ayrıca TTK.nun 690. maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 588/l. maddesi gereğince, bonoda bedelin yazı ile ve rakamla gösterilen kısımların arasında farklılık olduğu takdirde yazıyla gösterilen bedele itibar olunur. Anılan bölümlerde tahrifat yapıldığı da ileri sürülmediğine göre itirazın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü isabetsizdir.

4) Ödeme Yeri

Bonoda ödeme yerinin belirtilmesi gerekmektedir. Bu da esaslı bir şekil şartı olmayıp kanunun … maddesi gereği ödeme yerinin açıkça gösterilmediği hallerde bononun düzenlendiği yer ödeme yeri olarak kabul edilir.

Düzenleme yeri de bonoda açıkça gösterilmemişse TTK 777/4 gereği düzenleyenin adının yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılır. Bu bakımdan alternatifi bulunan unsurlardan biri olan ödeme yeri açıkça belirtilmese de bu durum bononun geçerliliğine etki etmeyecek bono kambiyo senedi olma vasfını koruyacaktır. Buna karşın unutulmamalıdır ki düzenleme yeri olarak kabul edilebilecek düzenleyenin adının yanında yer alan herhangi bir yer de bulunmadığı takdirde artık düzenleme yeriyle birlikte ödeme yerinin de belirlenmesine imkân kalmayacak ve bono kambiyo senedi olma vasfını yitirecektir.

5) Lehtar

Bonoda ödemenin kime ya da kimin emrine yapılacaksa onun adı ve soyadının ya da ticaret unvanının gösterilmesi zorunlu şartlardan biridir. Bonoda belirli bir şekilde lehtarın yer almayışı senedin bono olarak kabul edilmesini engelleyecektir. Konuya ilişkin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu karar şu şekildedir:

“…dava konusu bonoda lehtar isminin olmaması sebebiyle TTK 776/1-e maddesi gereği bono niteliği olmayıp böyle bir belgede ki hakkın ciro yoluyla devrinin mümkün bulunmamasına, davalı …’in ciro yoluyla belgeyi devralması nedeniyle yasal hamil olmamasına ve davanın kabulünde bir isabetsizlik bulunmamasına göre…”[5]

Kararın tam metni için tıklayınız.

6) Düzenlenme Tarihi ve Yeri

Bonoda düzenleme tarihinin bulunması zorunlu unsurlardan biri olup böyle bir tarih bulunmadığı takdirde bono batıl olacaktır.

Düzenlenme tarihinin yanı sıra düzenlenme yerinin açıkça gösterilmiş olması bono açısından esaslı bir zorunluluk olmayıp TTK m.777/4 gereği düzenlendiği yer gösterilmeyen bir bono, düzenleyenin adının yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılacaktır. Buna karşın düzenleyenin adının yanında da herhangi bir yer belirtilmemiş olması durumunda bono kambiyo senedi olma vasfını kaybedecektir.

Düzenlenme yerinin idari bir yer olarak belirtilmesi yeterli ve zorunludur. Diğer bir ifadeyle düzenlenme yeri olarak açık adres belirtilmesine gerek olmayıp idari nitelikte köy, ilçe il gibi bir ifadenin belirtilmesi gerekmektedir. Yargıtay da şu kararında bu durumu vurgulamıştır:

“…Takibe konu senedin tanzim tarihi itibariyle uygulanması gereken 6102 Sayılı TTK’nun 776/1-f maddesi uyarınca; senette düzenlenme yerinin yazılı olması gereklidir. Aynı Kanun’un 777/4. maddesinde ise; düzenlendiği yer gösterilmeyen bir bononun, düzenleyenin adının yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun 02.10.1996 gün ve 1996/12-590 sayılı kararında da benimsendiği üzere tanzim yeri olarak idari birim adının (kent, ilçe, bucak, köy gibi) yazılması zorunlu ve yeterlidir.

Öte yandan, keşide yeri unsuru bulunmayan dayanak belge bono olarak kabul edilemeyeceğinden, TTK’nun 776/1-f maddesinde öngörülen koşulu taşımayan bu belgeye dayanarak borçlu hakkında kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılması da mümkün değildir.

Somut olayda, UYAP sistemi üzerinden temin edilen takibe dayanak senet aslında, lehdar hanesinde takip alacaklısının isminin yer aldığı görülmüş ise de senedin düzenleme yeri içermediği, düzenleyenin adının yanında yalnızca “Gazi Mah. İbni Sina Cad. Bindalı Apt. C Blok No: 74/2” şeklinde ibareler yer aldığı, herhangi bir idari birimin bulunmadığı anlaşılmış olup bu haliyle dayanak senet kambiyo senedi vasfında değildir…”[6]

Kararın tam metni için tıklayınız.

7) Düzenleyenin İmzası

Bonoyu düzenleyecek olan kimse bononun asıl borçlusu olup bonoda imzasının bulunması zorunlu şekil şartlarından biridir. Bu bakımdan bonoya atılacak olan imza TTk m. Gereği el ile atılmak zorundadır. Mekanik bir araçla atılan imza veya parmak izi basılması bu zorunlu unsuru karşılamayacak olup bononun geçersizliğine yol açacaktır.

Yapılan açıklamalarla birlikte bono üzerine atılacak imzanın düzenleyen tarafından atıldığının açıkça belirli olması gerekmektedir. Bononun ön yüzüne düzenleyen kişi dışında kimseler tarafından atılacak imzalar aval hükmünde sayılacağı için düzenleyen sıfatıyla imzanın atılmış olduğunun bonodan açıkça anlaşılması gerekmektedir.

Yargıtay vermiş olduğu şu kararında düzenleyen tarafından imzalanmayan bononun geçersiz olduğunu belirtmiştir:

“…Davaya konu bononun davacıların murisi keşideci … tarafından parmak izi basılarak davalıya verildiği anlaşılmaktadır. TTK’nın 776. maddesi g bendine göre bono üzerinde düzenleyenin imzasının bulunması gerektiği belirtilmiş olması dikkate alındığında dava konusu bononun kambiyo vasfında olmadığı, geçersiz olduğu görülmektedir. Davacılardan … aval veren olup sadece dava konusu bonoda şekli noksanlıklardan dolayı borçlu olmadığının tespitini talep edebilecektir. Dava konusu bonoda imza bulunmadığından geçersiz olup bu durumda davacı aval verenin de bono nedeniyle sorumluluğu bulunmamaktadır. Dava konusu bononun keşideci tarafından imzalanmadığı bu nedenle kambiyo vasfında olmadığı dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken…”[7]

Kararın tam metni için tıklayınız.

teminat senedi
teminat senedi

C) Teminat Senedi Kavramı ve Bono Üzerindeki İhtiyari Nitelikteki Teminat Kayıtları

Türk Ticaret Kanunu’nda açıkça düzenlenmese de uygulamada bir sözleşmede karşı edimin güvencesi[8] olarak verilen bonoların üzerinde bu durumu gösterecek ibarelere rastlanmaktadır. Senet üzerinde yer alan bu ibareler teminat kaydı ve bu ibarelerin yer aldığı senetler teminat senetleri olarak adlandırılmaktadır.

Senet üzerinde yer alan bu ibarelerin içeriğine ve durumuna göre bononun kambiyo senedi olma vasfını kaybetmesine sebebiyet verebilecek olması incelenme gereksinimini oluşturmaktadır.

1) Bononun Geçersizliğine Etki Etmeyen Kayıtlar

Senet üzerine eklenen teminattır, teminat senedi gibi ibareler doktrinde mücerret teminat kayıtları olarak adlandırılmaktadır. Bu tür ibarelerin senet üzerinde bulunması senedin soyutluk özelliğini ihlal edici veya ödeme vaadini şarta bağlayıcı bir durum olmadığı için dikkate alınmayacak olduğu belirtilmektedir.[9] Dolayısıyla üzerinde mücerret bir teminat kaydı bulunan bono kambiyo senedi olma özelliğini kaybetmeyecek ve tedavül kabiliyetine herhangi bir zarar gelmeyecektir.

Genel görüşün aksine mücerret teminat kayıtlarının da bono üzerinde açıkça teminat olarak verildiği belirtildiği için kayıtsız şartsız belli bir ödemeyi içerme unsuruna aykırılık teşkil edeceğini belirten görüşler de bulunmaktadır. Somuncuoğlu[9] bonoda yer alan teminattır gibi mücerret bir teminat kaydının özellikle uygulamadaki kredi sözleşmeleri temelinde örnek vererek bu ibarelerin yer aldığı bonoların temel ilişki çerçevesinde düzenlendiğinin açık olduğunu, teminat ibaresinin senedin soyutluk özelliğini etkileyecek nitelikte olduğunu belirtmektedir.

Gerçekten de yukarıdaki bölümlerde yapılan açıklamalarda belirtildiği gibi bono soyut bir kıymetli evrak olup düzenlenmesine temel teşkil eden ilişkinin senet metninden anlaşılır olması senedin kambiyo senedi olma vasfını yitirmesine yol açacaktır. Ancak senet metninde verilen işbu bono teminattır gibi ibareler neyin teminatı olduğunu; daha açık bir ibareyle hangi temel sözleşmenin teminatı olduğunu ortaya koymamaktadır. Bu bakımdan mücerret teminat kaydı barındıran bir bono kambiyo vasfı etkilenmeyecektir. Her kambiyo ilişkisinde olduğu gibi bononun da düzenlenmesinin temelinde mutlaka bir ilişki vardır. Bononun kambiyo vasfını kaybetmesi temelinde bir ilişki bulunduğunun mücerret bir teminat kaydı konulmasıyla işaret edilmesiyle değil bu ilişkinin ne olduğunun açıkça ortaya çıkmasıyla ilgilidir. Yargıtay 3. Hukuk dairesi de şu kararında bu durumu açıkça ortaya koymaktadır:

“…Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır.

Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir…”[10]

Senet metninde bulunan mücerret teminat kaydı bononun kambiyo senedi olma vasfını etkilemeyecek olup kambiyo senetlerine özgü takip yoluna başvurma imkânını bünyesinde barındırmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da mücerret kayıtların bononun kambiyo senedi olma niteliğinin ortadan kaldırmayacağını aksini iddia edenin bu iddiasını yazılı belge ile kanıtlaması gerektiğini şu kararında vurgulamıştır:

“…takip dayanağı senedin arka yüzünde “teminat senedidir, kullanılamaz” ibaresinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bonoda teminat kaydı var ise de neyin teminatı olduğu belirtilmediğinden bu kayıt bononun mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. Sadece teminat olduğuna dair eklenen bu kayda doktrinde mücerret teminat kaydı denilmektedir. Bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için, neyin teminatı olarak verildiğinin ya bononun önündeki veya arkasındaki yazılar veya ayrı bir belge (İİK’nın 169/a maddesinde öngörülen) ile teminat senedi olduğunun kanıtlanması gerekir…”[11]

Kararın tam metnini okumak için tıklayınız.

Bu ispat faaliyeti açısından Yargıtay, bonoda teminata ilişkin hiçbir ibarenin bulunmaması durumunda olduğu gibi mücerret bir teminat kaydının varlığı halinde de bononun teminat senedi olarak verildiğini iddia eden taraf açısından bu durumun kişisel bir defi olduğunu ve yalnızca senedin son hamili ve düzenleyen arasındaki temel ilişki sebebiyle dikkate alınabileceğini şu kararında belirtmiştir:

“…Bononun teminat senedi olduğunun senet metninden anlaşılamadığı hâllerde borçlu bu iddiasını İİK’nın 168/5 ve 169/a maddeleri kapsamında borca itiraz olarak ileri sürebilir. Bononun sözleşmenin teminatı olarak verildiği iddiası kişisel defi olup, TTK’nın 778/a bendinin göndermesi ile uygulanması gereken TTK’nın 687. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kişisel defiler temel ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Senedin üçüncü kişiye ciro veya teslim yolu ile devredilmesi hâlinde bu definin iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi mümkün değildir…”[12]

Kararın tam metnini okumak için tıklayınız.

Yargıtay yine vermiş olduğu başka bir kararında bonoda yer alan mücerret teminat kaydına temel ilişki çerçevesinde kişisel defi olarak başvuracak kişilerin bu temel ilişkinin tarafı olmayan bir üçüncü kişi olmadığını şu kararında dile getirmiştir:

“…Takip dayanağı senedin teminat senedi olduğu iddiasının, hangi ilişkinin teminatı olduğu senet üzerine yazılmak suretiyle ya da yazılı bir belge ile ispatlanması gerekir (HGK.nın 14/03/2001 tarih ve 2001/12-233 E., 2001/257 K. sayılı ve yine HGK.nın 20/06/2001 tarih ve 2001/12-496 E. sayılı kararları).

Öte yandan teminat ilişkisinin, sadece bu ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebileceği tabii olup, teminat ilişkisinin tarafı olmayan 3. kişilere karşı ileri sürülemeyeceği gibi; teminat ilişkisinin tarafı olmayan borçlunun da böyle bir iddiada bulunamayacağının kabulü gerekir.

Somut olayda mahkemece hükme esas alınan 23.01.2017 tarihli sözleşmenin incelenmesinde; taraflarının muteriz borçlu … ve borçlu … ile alacaklı … olduğu, borçlu …’ın sözleşmenin tarafı olmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, söz konusu sözleşme ilişkisinde taraf olmayan borçlu …’ın alacaklıya karşı sözü edilen belgeye dayanarak teminat iddiasında bulunması mümkün değildir…”[13]

Kararın tam metnini okumak için tıklayınız.

Genel kural bu olmakla birlikte özel düzenleme teşkil edebilecek bazı istisnai hallerin varlığı halinde kişisel def’ilerin yalnızca temel ilişkinin tarafları arasında olma sınırlarından çıkarak bu temel ilişkiye en başında taraf olamayan kişilerinde de kullanımında açılabilecektir. Bu bakımdan uygulamada sıkılıkla karşılaşılan durumlardan biri olan Faktoring Sözleşmeleri temelinde düzenlenen bonoların durumu değerlendirilmeye değerdir.

Faktoring işlemlerinin temel dayanağı olan, 23.11.2012 tarihinde kanul edilen 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu (FKFFŞK), 13.12.2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra 24.04.2013 tarihinde “Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştır.  Faktoring işlemleri halen yürürlükte bulunan FKFFŞK ve bu Kanun’a dayalı olarak çıkartılan Yönetmelik ve diğer mevzuat hükümlerine göre gerçekleştirilmektedir. Bu bakımdan kambiyo senetlerinde kişisel defilerin ileri sürülmesi hakkında üstte bahsedilen genel kurala istisna teşkil edecek şekilde bir düzenlemeyi bünyesinde barındıran Kanun (ve yönetmelik) gereği kişisel defilerin dermayen alanı değişecektir. Yargıtay bono gibi diğer bir kambiyo senedi olan çek üzerinden vermiş olduğu şu kararında bu durumu yerinde olarak ortaya koymuştur:

“…factoring işlemi içinde yer alan kambiyo borçlusu, 818 sayılı BK’nın 167/1 (TBK, md. 188/1) maddesi uyarınca temlik eden durumundaki önceki alacaklısına yani satıcı firmaya (müşteriye) karşı ileri sürebileceği defi ve itirazları faktoring şirketine karşı da ileri sürebilir. Burada Yönetmeliğin 22/2 ve yürürlük tarihine göre 6361 sayılı FKFFŞK’nun 9/2 maddesi uyarınca kambiyo senedi sebebe bağlandığından kambiyo senetlerinin soyutluk ve kamu güvenliği ilkesi ortadan kalkacak ve bunun sonucu olarak şahsi defilerin hamile karşı ileri sürülebilmesi için 6762 sayılı TTK’nın 599. (6102 sayılı TTK m. 687) maddesinde öngörülen “hamilin senedi kötüniyetle iktisap etmesi gerektiği” koşulu aranmayacaktır. Zira, Yönetmeliğin 22/2. ve yürürlük tarihine göre FKFFŞK’ nın 9/2. Maddesi uyarınca kambiyo senedindeki alacağın mutlaka bir mal veya hizmet satışından kaynaklanması gerekmekte ve senetteki alacak sebebe bağlanmaktadır. Sebebe bağlanan bu alacağın faktöring şirketine devri ciro yoluyla olmakla birlikte işlemin temelinde alacağın temliki hükümleri yatmaktadır. Çek/senette ciro zinciri içinde yer almakla birlikte factoring işlemi içinde yer almayan kambiyo borçlusunun durumunun 818 sayılı BK’nın 167/1. (TBK md 188/1) maddesine göre değil 6762 sayılı TTK’nın 599.(6102 sayılı TTK md 687) maddesi hükmüne göre değerlendirilmesi gerekmektedir…”[14]

2) Bononun Kambiyo Niteliğini Kaldıran Kayıtlar

Bono üzerinde bulunan ve yalnızca teminat olma durumu dışında ibareler içererek bononun kambiyo senedi olma vasfını kaybetmesine sebebiyet verebilecek olan ibareler; doktrinde ve uygulamada farklılıklar bulundurması sebebiyle alt başlıklara ayrılarak incelenme gereksinimi oluşturmuştur.

a) Doğrudan Şarta Bağlı Teminat Senedi Kayıtları

Temel ilişkiye atıf yapsın veya yapmasın bononun kanuni unsurlarından biri olan kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadine aykırı nitelikte bir ibare içeriyor ve bononun ödeme aracı olarak kullanılmasını şarta bağlayan bir teminat kaydı kambiyo senedi olma vasfını ortadan kaldırıcı nitelikte olduğu hususunda bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi de vermiş olduğu şu kararında senet üzerinde ayrı bir sözleşmeye atıf yaparak ödemeyi şarta bağlayan teminat kaydının senedin kambiyo senedi olma özelliğini ortadan kaldırdığını belirtmiştir:

“…Somut olayda, takip konusu senedin ön yüzünde, “İşbu senet 31.01.2014 tarihli hasılat/ürün kira sözleşmesi dışında kullanılamaz. Üçüncü şahıslara verilemez. Tarafların sözleşmeyi karşılıklı feshetmesi durumunda iade edilecektir. Teminat senedidir. Ödemelerde kullanılmaz.” ibarelerinin bulunduğu görülmektedir. Senet ön yüzünde yer alan bu beyan ve kayıtlara göre, veriliş nedeninin kira sözleşmesi olarak belirtilmiş olması karşısında, senedin, Türk Ticaret Kanunu’nun 776/1-b maddesine göre; “kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadi” unsurunu taşımadığı… anlaşılmakla senedin kambiyo vasfı taşımadığı…”[15]

Kararın tam metni için tıklayınız.

b) Nitelikli Teminat Senedi Kaydı

Bonolarda bulunan bazı teminat kayıtları yukarıda bahsi geçen mücerret teminat kayıtlarından bir adım daha öteye giderek “satış sözleşmesinin teminatıdır” gibi ibarelerden oluşabilmektedir. Bedelin ödenmesini şarta bağlamasa da temel ilişkiye atıf yaparak bu ilişkinin karşı edimi olarak verildiğini belirten teminat kayıtlarının senede olan etkisi doktrinde de tartışma konusudur.

Bir görüş taraftarları temel ilişkiyi işaret eder şekilde oluşturulan teminat kayıtlarının belirli bir meblağın ödenmesini şarta bağlamadığını, yalnızca temeldeki ilişkiyi işaret eder şekilde bir kaydın düşüldüğünü, buradaki amacın ödeme yapılmasını temel ilişkinin gerçekleşmesi şartına bağlanmasından ziyade temel ilişkinin yalnızca işaret edilmesi olduğunu belirtmektedir. Bu tür teminat kayıtlarının mücerret teminat kayıtlarından bir farkı olmadığını, sözleşme ilişkisinin ayakta tutulmaya çalışılmasında olduğu gibi bu şekilde senedin de geçerliliğinin korumasının sağlanabileceğini belirtmektedirler.[16]

Aksi görüşte bulunanlar ise düzenleyen ve lehtar arasındaki temel ilişkinin senede işlenecek olan bu tarz bir teminat kaydıyla artık soyutluk prensibini zedeleyeceğini, bu tarz bir teminat kaydının karşı edimin ifası şartına bağlandığını ve lehtarın da bu durumu kabul etmesiyle artık kambiyo senedi olma vasfını yitireceğini belirtmektedir.[17]

Gerçekten de temel ilişkinin bonodan belirlenebilir olduğu durumlarda artık kambiyo senedi olan bononun soyutluk prensibini bünyesinde ihtiva etmiyor oluşu açıktır. Bu durumun TTK kayıtsız şartsız bir bedel ödeme ikrarına aykırılık teşkil etmeyecek olduğu ileri sürülse de senet üzerindeki bu tarz bir nitelikli teminat kaydı artık senedin varlığını bu temel ilişkinin varlığına bağımlı kılar hale gelmiştir. Hak ve senet birlikteliği de dikkate alındığında artık şartsız olması gereken ödeme vaadi senet temelinde şarta bağlanmış olacaktır. Bu sebeple nitelikli teminat kaydı olarak belirtilebilecek olan temel ilişkiye atıf yapan teminat kayıtları kambiyo senedinin geçersizliği sonucunu doğuracaktır.

Yargıtay da temel ilişkiyi gösterir biçimden senette yer alan teminat kayıtlarının bononun kambiyo senedi olma özelliğini kaybettirdiğini vermiş olduğu şu kararında dile getirmiştir:

“…Takip konusu senet fotokopisinin arka yüzünde; “27.06.2016 tarihli sözleşmeye istinaden düzenlenmiş teminat senedidir” şeklinde ibarenin yer aldığı görülmektedir.

Bu durumda, senedin, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 776/1-b maddesine göre; “kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadi” unsurunu taşımadığı, dolayısıyla alacağın varlığı ve miktarının yargılamayı gerektirdiği açıktır. Diğer taraftan senet lehtarı olan alacaklının, senedi bu suretle iktisap etmesi ve bu şekli ile hamil olması nedeni ile anılan kayıtları bilerek senedi aldığının kabulü gerekir.

Hal böyle olunca, bono vasfında olmaması nedeniyle bu senede dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz…”[18]

D) SONUÇ

Türk Ticaret Kanunu kambiyo senetleri olarak sınırlı sayıda kıymetli evrakı belirlemiştir. Belirlenen kıymetli evraklardan biri de bonodur. Kanun koyucu kambiyo senetleri olarak belirlenen bu kıymetli evrakların uygulamadaki tedavül kabiliyetlerini de dikkate alarak sıkı şekil şartlarına bağlamış ve kendilerine özgü takip yollarının oluşmasını gündeme getirmiştir.

Türk Ticaret Kanununda bir kıymetli evrakın bono olarak kabul edilebilmesi için taşıması gereken unsurları açıkça sayma yoluna gidilmiş ve bu zorunlu unsurlardan herhangi birinin bulunmaması durumunda ilgili kıynetli evrakın bono olma vasfına haiz olamayacağı açıklanmıştır.

TTK 777 de düzenleme altına alınan bu zorunlu unsurlar yukarıda da açıklandığı gibi bono ya da emre yazılı senet kelimesi, belirli bir bedeli kayıtsız ve koşulsuz ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, düzenlenme yeri ve tarihi, düzenleyenin imzasıdır. Bu unsurlardan vade, ödeme yeri ve düzenleme yeri alternatifli zorunlu unsurlardan olup bonoda açıkça belirtilmese bile bononun geçerli olarak varlığını korumasını sağlamak adına kanun koyucu tarafından bu durumlara alternatif şartlar getirilmiştir.

Tüm bunların yanında zorunlu unsurların tamamına sahip olan bir bono da kanun koyucunun açıkça düzenlediği bu şartlar dışında başkaca eklemelerin de bulunup bulunmayacağı akıllara gelmiştir. İhtiyari kayıtlar olarak nitelendirilen türlü kayıtlardan biri de teminat kaydı olup uygulamada bonolar üzerinde sıklıkla rastlanır durumdadır. Doktrin ve Yargıtay uygulamasında farklılıkların da bulunması teminat kaydı bulunan bir bononun geleceği açısından incelenme gereksinimini ortaya çıkarmıştır.

Doktrinde çeşitli adlandırma ve başlıklandırmalar yapılmış olsa da bononun geçerliliğini etkileyen ve etkilemeyen olarak ikiye ayrılabilir niteliktedir. Bononun geçerliliğini etkilemeyen teminat kayıtları mücerret teminat kayıtları olarak adlandırılmış olup doktrindeki baskın görüş ve Yargıtay uygulaması uyarınca bononun geçerliliğini ortadan kaldırıcı bir etkiye sahi değildir.

Diğer ihtimallerden biri olan teminat kaydıyla bononun doğrudan şarta bağlandığı durumlarda bononun kambiyo senedi olma vasfının ortadan kalktığı üzerinde doktrin ve Yargıtay görüş birliği içerisindedir. Bununla birlikte nitelikli teminat kaydı olarak adlandırılabilecek olan teminat kayıtları, belirli bir bedeli doğrudan şarta bağlamayan ancak bononun düzenlenmesine temel teşkil eden temel ilişkiye atıf yapan teminat kayıtlarıdır. Bu tarz bir teminat kayıtlarının bononun kambiyo senedi olma vasfını ortadan kaldırıp kaldırmayacağı doktirinde ve Yargıtay uygulamasında tartışma konusudur.

Bir görüş taraftarları temel ilişkiye atıf yapan ancak belirli bir şartı öngörmeyen teminat kayıtlarının mücerret teminat kayıtlarından bir farkı bulunmadığını belirterek böyle bir halde bononun kambiyo senedi olma vasfının ortadan kalkmadığını ileri sürmektedirler. Diğer görüş taraftarı yazarlar ise böyle bir teminat kaydının bonoyu şarta bağladığını belirterek bononun kambiyo senedi olma vasfının ortadan kalkacağını ileri sürmektedirler. Yargıtay uygulamasına bakıldığında bu tarz bir nitelikli teminat kaydının bononun mücerretlik ilkesini ihlal edeceğinden ve şarta bağlanmasından bahisle kambiyo senedi olma vasfını kaybettiğini belirten kararlarının ağırlıkta olduğu görülmüştür.

[1] Helvacı 90,154

[2]Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/269Karar No: 2020/591Karar Tarihi: 15.09.2020

[3] Ülgen 139

[4] 12. Hukuk Dairesi       2020/3717 E.  ,  2020/11290 K. 24.12.2020

[5] 11.Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 2597 Karar: 2020 / 5963 Karar Tarihi: 18.12.2020

[6] 12. Hukuk Dairesi         2020/2287 E.  ,  2020/10042 K. 19.11.2020

[7] 11. Hukuk Dairesi 2020/2901 E. , 2020/5665 K. 03.12.2020

[8] 158 Ülgen

[9] Somuncuoğlu Ünal

[10] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/8002 E. 2019/4601 K.

[11] Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/743 Karar No: 2020/129 Karar Tarihi: 11.02.2020

[12] Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/12-269 Karar No: 2020/591 Karar Tarihi: 15.09.2020

[13] 12. Hukuk Dairesi  2019/6748 E.  ,  2020/4138 K.

[14] Tam metin için bkz Hukuk Genel Kurulu 2017/900 E. , 2019/591 K

[15] 12. Hukuk Dairesi 2020/2032 E. , 2020/9626 K.

[16] Türk Hukukunda Çeke Konulabilecek Kanunda Öngörülmeyen Bazı İhtiyari Kayıtlar, Ar. Gör. Setenay Yağmur

[17] Sarıkaya, s. 134-135

[18] 12. Hukuk Dairesi 2019/13697 E. , 2020/6828 K.

Av. Oğuzhan Kaya tarafından kaleme alınmıştır.

Ticari İşletmenin Devri İşleminde Devralan ve Devredenin Sorumlulukları

Ticari İşletmenin Devri

Ticari işletmeler de dahil olmak üzere her tür işletmenin aktif ve pasifleriyle birlikte devri, esas olarak BK 202’de düzenlenmiştir. BK 203’de ise bir işletmenin diğer bir işletme ile aktif ve pasiflerinin karşılıklı olarak devralınması suretiyle birleştirilmesi düzenlenmiş ve bu halin esas itibariyle BK’nın 202.maddesi hükmüne tabi olacağı belirtilmiştir. Gerek işletmenin devri ile ilgili BK 202’de gerek işletmelerin birleşmesi ile ilgili BK 203’te, işletmeler düzeyinde kalan malvarlığı birleşmeleri düzenlenmiştir. Başka bir deyişle, işletmenin devri ya da birleşmesi, işletmeyi işleten şirketleri ve onların ortaklarını, kısacası şahıs unsurunu etkilememekte, ilgili şirketler ve ortaklar ayrı kalmakta devam etmektedir.

TTK’da ise, iki veya daha fazla ticaret şirketlerinin birbirleriyle birleşerek yeni bir ticaret şirketi kurmaları veya bir ya da daha fazla ticaret şirketinin mevcut diğer bir ticaret şirketi tarafından devralınması düzenlenmiştir. Ticaret şirketlerinin birleşmelerine ilişkin bu hükümlerde, ticaret şirketlerine ait bu işletmelerin devri ya da birleşmesinin yanı sıra her iki şirketin bir ortaklarının da tek bir tek bir ortaklık çatısı altında toplanmaları söz konusudur. Dolayısıyla bu konuya ilişkin BK hükümleri ile TTK hükümlerinin uygulanma alanları birbirinden tamamen farklıdır. Bir anonim şirketin, başka bir anonim şirketin sadece işletmesini devralması BK 202’ye, buna karşılık bir anonim şirketin, bu şirkete ait işletmenin başka bir anonim şirketçe devralınması yoluyla sona erdirilmesi ve sona eren şirket pay sahiplerine diğer anonim şirketin paylarının verilmesi hali ise TTK 136 vd.’na tabidir.

Ticari İşletmenin Devrinde Sorumluluk

Ticari işletmenin devri konusunda Borçlar Kanunu hükümleri de uygulama alanı bulmaktadır. BK 202/II hükmüne göre, işletmenin borçlarından dolayı devreden de, devralanla birlikte 2 yıl daha müteselsilen sorumlu olur. Devredenin sorumluluğunun bu şekilde devam etmesi bir amaca yöneliktir. İşletmenin devri halinde borçların, alacaklıların rızası aranmaksızın devralana geçmesinin alacaklılar bakımından doğurabileceği kötü sonuçları azaltmaya yöneliktir. Kanun koyucu alacaklıların menfaatlerini korumak ve böylece bir denge oluşturmak amacıyla hareket etmiştir. Dolayısıyla alacaklılar, devre rağmen, öngörülen bu süre içerisinde eskisi gibi devredene de başvurabilecek ve alacaklarını ondan talep edebileceklerdir. Üstelik kanundan doğan teselsül nedeniyle alacaklı müteselsil borçlu sıfatına sahip olan devreden ile devralandan dilediğine, hatta her ikisine birden aynı anda başvurabilecektir; içlerinden sadece birine başvurulması diğerinin sorumluluğunu bitirmeyecektir.

Yargıtay HGK’nun 14.5.2008 tarih ve 2008/19-355 E., 2008/372 K. sayılı kararına göre; “Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi uyarınca bir işletmenin devrinde önceki borçlunun, devralanla birlikte iki yıl süreyle işletmenin borçlarından müteselsilen sorumlu bulunmasına, aynı kanunun 142. maddesine göre de, alacaklının müteselsil borçluların tamamından veya birinden borcun ödenmesini istemesinin mümkün olmasına ve borç tamamen ödeninceye kadar müteselsil borçluların sorumlulukları devam eder.”

Yargıtay HGK’nun 26.12.2001 tarih ve 2001/11-1155 E., 2001/1165 K. sayılı kararına göre; “…. Ancak, ticari işletmenin devrinden itibaren iki yıl süreyle devredenin devralanla birlikte işletmenin borçlarından sorumlu olacağı yönündeki Borçlar Kanunu’nun 179 ncu maddesinin buyurucu hükmüne nazaran ticari işletmeyi davalıya devreden davacının, kendi adına devam eden doğal aboneliğinden doğan tüketim borcundan davalıyla birlikte müteselsilen sorumlu olduğunun gözden kaçırılması doğru olmadığı gibi, dava dışı idare İGDAŞ tarafından tahakkuk ettirilerek bildirilen fatura bedelinden zamanında davalıyı ihbar etmemesi halinde borcun ferilerinin kendi kusurundan kaynaklandığı ve bunun sonucunda borcun ağırlaşmasından davalıyı sorumlu tutamayacağı düşünülmeden bunun tamamının davalıdan rücuan tahsiline karar verilmesi de isabetsiz bulunmuştur.”

Ticari İşletmenin Devrinde İç İlişki

Devreden ile devralan iç ilişki bakımından sorumluluğu istedikleri gibi düzenleyebilir, örneğin devredenin sorumluluğunu tamamen bertaraf edebilirler. Ancak borçların kanunen nakli halinde devredeni de belirli bir süre sorumlu tutan, BK 202/II hükmü emredicidir. Bu hüküm karşısında taraflar arasındaki anlaşmanın alacaklılara karşı ileri sürülmesi mümkün değildir. Bu nedenle devredenin sorumluluğu kanunen öngörülen sürenin geçmesinin yanı sıra, ancak alacaklının muvafakati üzerine, yani devredenin alacaklı tarafından ibra edilmesi veya devralan ile alacaklı arasında devredeni borçtan kurtaran bir borcun dış üstlenilmesi sözleşmesinin yapılması ile sona erebilir.

Devredenin bu sorumluluğu devrin ilanı veya bildiriminden önce doğmuş bulunan borçlar için söz konusudur. Devralanın, devirden sonra girişeceği işlemler nedeniyle devredenin herhangi bir sorumluluğu yoktur.

Devredenin devralanla birlikte sorumlu tutulacağı iki yıllık sürenin başlangıcı, muaccel borçlar için bildirim veya ilan tarihidir. Müeccel borçlar için ise borcun muaccel olduğu tarihtir. İki yıllık süre hak düşürücü süre olup, bunun dolmuş olduğu hakim tarafından resen dikkate alınır.

Yargıtay HGK’nun 17.10.2007 tarih ve 2007/21-664 E., 2007/745 K. sayılı kararına göre; “……….. Kural olarak, ihbar veya ilan tarihinden itibaren iki yıl boyunca işletmeyi ya da malvarlığını devreden devralanla birlikte müteselsil borçlu olacaktır. İhbar, alacaklıya ulaşmak şartıyla hüküm ifade edecektir…..”

ticari işletmenin devri
ticari işletmenin devri

KAYNAKLAR

  • Ülgen, H., Helvacı, M., Kendigelen, A., Kaya, A., Ertan, F., (2015), Ticari İşletme Hukuku, İstanbul
  • Arkan, S., (2018) Ticari İşletme Hukuku, Ankara
  • Sema AYDIN, Hasan Ali KAPLAN, Arzu ŞEN KALYON, Ticari İşletme Devri ve Devrin Hukuki Sonuçları, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y.2013, Sa. 1-2

Antalya Şirket Avukatı

Antalya şirket avukatı ihtiyacının en yoğun olduğu şehirlerden biridir. Nitekim ticari şirketlerin en iyi avukatlık hizmetini alabilmeleri, şirketlerin ekonomik geleceğini etkilemektedir. Şirket avukatı, şirket bünyesinde yer alan her türlü hukuki uyuşmazlığa müdahale eden, bu konuda danışmanlık hizmeti veren ve öncelikle şirketin potansiyel davalarla ve uyuşmazlıklarla karşı karşıya gelmesi riskine karşı önleyici avukatlık hizmeti gören kişidir.

Antalya Şirket Avukatı

Şirket avukatlığı, öncelikle oldukça hızlı ve çözüm odaklı bir anlayışın benimsenmesini gerektirmektedir. Nitekim Antalya şirket avukatı ihtiyacının en yoğun olduğu şehirlerin başında gelmesine rağmen, ticari hayatın yeni yeni kurumsallaşmaya başlaması sebebiyle, bir çok ticari şirket düzeni bir şirket avukatı ile çalışmamakta, uyuşmazlıklar, davalar veya icra takipleri doğduktan sonra, o işle sınırlı olmak kaydıyla avukatlarla anlaşma yapmaktadır. Ancak bu husus şirketler açısından dezavantajlı olup, düzgün ve planlı bir çalışmayla uyuşmazlıklar daha doğmadan ve mahkemelerin önüne gelmeden önlenmesi mümkün olabilmektedir.

Öte yandan, uyuşmazlıklar yargı mercilerinin önüne geldikten sonra, düzgün iş ve işlemlerin yapılmamış olması nedeniyle, sorunun her daim çözülmesi ve her davanın kazanılması mümkün değildir. Bu nedenle, düzenli bir şirket avukatı bulundurmak, her daim gelecekte doğması muhtemel problemlerin önüne geçmek adına elzemdir. Antalya merkezli şirketler bakımından, düzenli bir şirket avukatı bulundurmanın bir diğer avantajı daha mevcuttur. Davalar veya icra takipleri doğduktan sonra, tek bir iş veya bir grup iş için avukatlık hizmeti istenmesi halinde, avukatlık ücreti o işler bakımından hesaplanarak talep edilmektedir. Ancak düzenli bir şirket avukatı bulundurulması halinde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca, yıllık olarak belirlenen ücrete göre avukata aylık ücret ödenmekte, iş başı ücret ödenmemektedir. Bu sistem, çoğu zaman, avukatlarla iş başı çalışılması halinde ödenecek avukatlık ücretinden daha uyguna gelmektedir.

Antalya şirket avukatı ihtiyacınızın karşılanabilmesi adına, büromuzdan randevu alınması mümkündür. Altınkan Avukatlık Bürosu kurucu avukatları, uzun yıllar Ticaret Hukuku ve Borçlar Hukuku alanlarında Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi sıfatıyla ders vermiş, aynı zamanda mahkemelerce resmi bilirkişi olarak görevlendirilmişlerdir. Altınkan Avukatlık Bürosu, bir çok hukuk dalında uzmanlık sahibi olup, ilgili hususlar üst menü vasıtasıyla incelenebilmektedir.

Antalya Şirket Avukatı