Toplumun bir bölümünde avukatlık mesleğinin yalan söylemek anlamına geldiğini ve avukatların sürekli yalan söyleyen kişiler olduğuna ilişkin bir inanış vardır. Bu durum tamamıyla yanlıştır.
Müvekkil tarafından iş verilen avukat, o dakikadan sonra asla kendisi adına konuşmaz. Yapılan bütün işlemlerde, açılan bütün davalarda ve yapılan tüm savunmalarda avukat, “vekil” sıfatıyla müvekkili adına konuşur. Yani avukatın söylediği sözler, aslında müvekkilin söylediği sözlerdir. Bu durum, tercüman kullanmaya benzer. Tecüman, aslında sözü söyleyen gerçek kişinin söylediklerini başka bir dile çevirmektedir. O halde sözün gerçek sahibi yalan söylemekteyse, tercüman da yalan söylemiş sayılabilir mi? Elbette hayır. Tercüman sadece işi gereği tercüme etme faaliyetin yapmaktadır.
Avukat da, müvekkiline ait olan ve müvekkilin sahibi olduğu sözleri, kanun ve hukuk bilgisi uyarınca hukuki bir yaklaşımla adeta tercüme ederek yasal mercilere aktaran kişidir. Bu durumda avukatın rolü, bir tercümanınkine çok benzer. Dolayısıyla yapılan savunmada ya da verilen bir beyanda gerçeğe aykırı bir söylem varsa, bu söylem avukata değil, müvekkile aittir. Nitekim avukat, müvekkilinin onaylamadığı ya da talimat etmediği hiç bir sözü yasal mercilere karşı söyleyemez. Müvekkilce söylemesi adına verilen talimar, sözün gerçek sahibinin müvekkile ait olduğunu ortaya koymaktadır.
Öte yandan avukatlık mesleğinin amacı, davacı ve davalıdan ibaret her iki tarafın da olabildiğince iyi savunmalarla savunulmasıdır. Bu şekilde her iki tarafın da iyi savunulması sayesinde mahkemeler adil karar verebilir. Bir taraf iyi savunuluyorken, diğer taraf savunulmuyorsa veya kötü savunuluyorsa, bu durumda mahkemenin adil bir karar verebilmesini beklemek mümkün değildir. Verilen karar adil olsa bile, bir taraf yeterince savunulmadığı için toplumun vicdanı rahat etmez. Bu nedenle avukatlık mesleğinin “yalan” söylemekle bir ilgisi olmayıp, avukatlık; adaletin tecellisi için emek verilen kutsal bir meslektir.